Yıl bin dokuz yüz on dokuz gün Mayıs on beşi, Sergilendi Ege’ de işgalin en kalesi; Yılan gibi yaklaşan düşman gemileriyle Karartıldı İZMİR ‘ de bağımsızlık güneşi Tutsaklık utancının kan kusturan hançeri Yanardağ koru gibi yakıyordu ciğeri; Yiğit HASAN TAHSİN’ in sıktığı o ilk KURSUN, Muştuladı üç buçuk yıl sonraki...
Köylü teyze bahçesinden topladığı ıspanak, marul, maydanoz, roka, dereotu gibi pek çok yeşilliği bir güzel yıkayıp demetler halinde küçük paket lastikleriyle bağlayıp tezgâhının üzerine dizmişti. Ayağında kara lastik ayakkabısı, evde dikilmiş şalvarı, başörtüsünün üzerine tünettiği siperlikli boyacı şapkasıyla gelip geçenlere ümitsizce sesleniyordu. Ispanak var, marul var, maydanoz var! Sabahleyin tezgâhını...
“Türkçem benim ses bayrağımdır”diyordu. Vefatının 16. Yılında unutmadım Fazıl Hüsnü Dağlarca ustayı, unutturmam (1914- 15 Ekim 2008) ^^^^^^^^^^^^^ Ali Rıza Navruz Değnekten atının sırtında göllerdeki kamışlarla birlikte büyüyen 1914 İstanbul doğumlu Fazıl Hüsnü Dağlarca, kötü ruhlu türlü boyalar içerisinde uyuyorken uzak kuşakların acısına halay çeker her uyanışında… Kocaman bombalara inanmamak...
Piyano çalmak, özellikle büyük bir müzik etkinliği yaklaşırken uzun saatler pratik yapmayı gerektirir. Piyano çalmak için gereken tüm unsurlarla birlikte, bu yazıda çok temel ama önemli bir şey tartışılacaktır. Bazı profesyonellerin unutmaya cesaret edemediği bir faktör… uygulama. Tüm parmakları ve notaları bilseniz bile, müziği iyi okuyabilseniz bile bir anlam ifade...