SUNAY AKIN
162 SAYFA
Beklentim, bu toplumun kahraman olarak elleri kanlı katilleri, çeteleri alkışlaması değil, Besim Ömer Paşa ve onun gibi nice biliminsanıyla “gurur” duymasıdır.
Besim Ömer Paşa, gerçek bir kahramandır…
İlle de şartsa kabul; onun da elleri doğum yaptırırken kanlanıyordu!
Bu ülkenin Besim Ömer Paşa’ya büyük bir teşekkür borcu vardır. Kadınlarımız bilimin ellerinde doğum yapmalarını Besim Ömer Paşa’ya borçludurlar.
Sevgili Fatma ile bir ortak okumanın daha sonuna geldik ve sayın Sunay Akın’ın o ince, zarif, akıcı anlatımı ile harika bir kitap okuduk. Çok teşekkür ediyorum canım eşlik ettiğin için. Nicelerine hep birlikte diyelim.
Her zamanki gibi yoğun içeriği olan bir eserdi. Herbirini anlatmama imkan yok elbet. Etkilendiğim bir kaç hikayeyi paylaşarak yorumlamış olayım bu kez.
Girişte bahsettiğim Besim Ömer Paşa’yı anlatayım ilk olarak. Alıntıdan da anlayacağınız üzere bir Kadın-Doğum uzmanı kendisi ve 1892 yılında II.Abdühamit’in reddetmesine rağmen açıyor “viladethane” yani “doğumevini”. Evlerde, ebelerin gözetiminde doğum yapan kadınların hem doğum esnasında hem sonrasında gözetim altında olmasını önemsiyor Paşa. Çünkü pekçok kadın ve bebek ölümleri yaşanıyor evde yapılan doğumlarda. Bu arada Paris’te eğitim almış, modern bir bilim insanı kendisi. Doğumevinin başarısı dilden dile yayılınca II.Abdülhamit 1904 yılında yeni bir doğumevi açılışına izin veriyor. Unutmadan bir özelliği daha var Paşa’nın. New York’taki bir tıp toplantısına gitmek üzere bilet aldığı gemiyi kaçırıyor. Hangi gemi mi bu? TİTANİK.
Çiftçi Fleming, tarlada çalıştığı bir gün yakındaki bataklıktan bir ses duyup koşarak gittiğinde beline kadar çamura batmış bir çocuk görür ve büyük bir çaba ile çocuğu kurtarır. Çocuğun babası bir lordtur. Oğlunu kurtardığı için minnet borcu olarak çiftçinin çocuğunun eğitimini karşılar. Kimdir peki bu çocuklar? Çiftçinin oğlu yıllar sonra karşımıza penisilinin mucidi Alexander Fleming olarak çıkar. Bataklıktan kurtarılan lordun oğlu da ünlü devlet adamı Winston Churcill olarak yer alır tarih sahnesinde. Ahhh birde çocukken hiç oyuncağı olmadığı ve parasızlıktan kız kardeşini kaybeden bir adam var ki o da tarih sahnesine adını Aziz NESİN olarak yazdıracak, kurduğu vakıf sayesinde çocuklar okuyacak ve doyasıya oynayacaktır vakfın bahçesinde.
Nazım’dan Orhan Veli’ye, Yılmaz Güney’den Pablo Neruda’ya, ip üstünde mangal yapıp satranç oynayan canbazlardan tahta oyuncaklar yapan Kadri Şengöz’e, Hasan Ali Yücel’den Türkan Şoray’a pek çok isme selam verdik yine. Hep dediğim gibi mutlaka tanışın bu özel kalemle ve anlattığı o büyüleyici olayların kapısını aralayın.
LÜTFEN KİTAP OKUYALIM!!!
Arzu ORTAÖREN