Yıllarca kitap okudum. Yıllarca açlığımı gidermek için kitap okudum. Yıllarca okudum ve okumak için yurt dışında bulundum. Yurt dışında bir genç olarak yapayalnız ve aç kalmak. Ruhen aç, bedenen aç olmak. Kedilerin bile bir evi ve bir sahibi varken ve de sahibinin evinde beslenirken, ben dışarıda yağmurun altında sokakların kaldırımlarında ekmek parasıyla aldığım kitapları koltuğumun altında eve taşıyordum. Bu dünyada aç bir okumuş olmak için koşuyordum adeta. Çünkü çevremde bütün okumuşlar aç ve sefillerden ibaret idiler. Ama bu sefil ve aç olanlarla beraber beni isyana sürükleyen kadir kıymet bilmeyenlerle aynı sokakta ve aynı evde yaşama ortak olmam… Daha doğrusu temsil ettiğim grubun “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” sloganını lekelememek için razı olmuştum. Ben onlar için aç kalmaya, açlıktan kıvranmaya razı iken onlar kendilerini satılık ibaresiyle şereflendiriyorlardı. Yani açıkçası kolayca kendilerini satıyorlardı. Ve satılık olmayan adamın açlığı midenin değil, daha korkuncu ihanet edenlerle şimdiye kadar nasıl kol kola gezdiğiydi. Arkadaşlarla kol kola iken, nasıl inandım onlara? Onların uğrunda aç iken, bu açlık yalnız midenin değil, daha korkuncu mideleri dolup taşanlarla beraber ben yalnız aç idim. Hem ilim için kitap okumak ve hem aç olmak. Aç iken, büyük şehir gurbetti ve gurbetin külfeti de büyük idi. Büyük şehrin kaldırımlarında benden başka kimse gurbette değildi. Ben okuyan, ben düşünen ve taşıdığı değerleri kıymetten düşürmemek için yalnız olmaya razı olan idim. Yalnız ve memleketimden de ayrılmaya razı olmuştum. Çocukluğumu, gençliğimi, yaşamadan ayrılmıştım. Gurbette hep kafamın üstünde kitaplarla yürüdüm. Kitaplara değil de bu dostlara inanmadım? Çünkü insan ancak inançsız ve seviyesiz iken, bunlarla yaşayabilirdi. Zaten yaşamayıp geride bıraktığım dostlar(!) göbek atıyordu. Göbek atıp keyiflenen arkadaşlarımın başlıca vasfı ihanet etmekse bunu da başarabiliyorlardı. Adeta beni ihanetleriyle engizisyon mezalimine tabi tutuyorlardı. İhanete kurban olmamak için ben de yalnızlığımı kitaplarla giderdim… Yalnızken, sadece kitapların ağırlıklarını sevdim çünkü ihanet eden bu arkadaşları sevemedim. Seni seviyorum sözünün bir yalandan ibaret olduğunu ama yine de bir teselli için de olsa muhatabı olmak istiyordum. Muhatabı ve yalan sevgiyi gösteren yalancı arkadaşların… Sevgimi süsleyecek, zirvelerde gönlümü okşayacak ve idrakimi anlayacak bir arkadaş bulunabilir miydi? Bulunamaz iken, belki saadet için daha fazla kitapların boğazına sarılmak ve onları konuşacak hale getirmek… O zaman ne arkadaş umurumda olur ne de vefasız dostlarım. Ne mümkün? Bu mümkündü ama benim mayam değildi. Ben toplumcu ve mayam da kendi toplumunun yorgunu iken, sadece arkadaşların mayası maddeleşmişti. Maddiyat bazı arkadaşların şuurlarını parçalamıştı. Parçalanan şuur maneviyatın değer olgusunu yok ederken, şahsiyete vurulan zincir olmaktaydı. Şahsiyeti kaybeden arkadaşlar hokkabaz ve sadece maddi değerlerine sadık kalmaktaydı. Bunlar kolay ihanet edenlerdi, çünkü sadece paranın değerine sadık idiler. Ben de sadık idim ama maddiyata değil, arkadaşlarım olacak kitaplara idi sadakat. Ve öylece de kalacağım herhalde…
İbrahim AYĞIRCI