Yıllar geçse bile değiştiremediğimiz en kayda değer şeylerden biridir Türk dizileri.
Kış aylarında yaza nazaran farklı fikirler üretilse de yazın televizyonu açmamakta fayda var. Çünkü hangi kanalı açarsanız açın izleyeceğiniz dizilerin yalnızca birkaç dakika sonra birbirinin aynısı olduğunu göreceksiniz.
Hepsinin konularının buluştuğu ortak bir payda var. Başrol kız başrol erkeğinin babasının şirketinde sekreter olarak işe başlar, koridorda çarpışırlar. Veya taksi gibi toplu kullanım yerlerinde kavga edip sonra bir daha hiç görüşmeyeceklerini sanırlar, ta ki aynı yerde yaşamaya mecbur kalana kadar…
Tabii hepsi bununla da bitmiyor. Türk kadınları televizyonlarda öyle aptal ve sakar lanse ediliyor ki, yabancı biri ülkeyi tanımak için bu dizileri izlese yüksek ihtimal çok ön yargılı yaklaşacak.
Namus kelimesi her zaman ilk olarak kadınlarda aranıyor, aldatan erkek olsa bile suç ilk olarak kadınlara atılıyor. Yaz dizilerinin çoğunluğu ister istemez bu fikri aşılıyor aslında.
Türk tarihinde daha önce hiç fantastik diziler başlatılmadı mı diye soracak olursanız çok defa denendiğini söyleyebilirim. Sürekli deneniyor ama tutulmadığı için yalnızca birkaç bölüm sürüp hemen final veriyor. Çünkü pek tercih edilen bir tür değil, bizim televizyon kültürümüze uymuyor. Gözler, yıllardır alışılagelen dizileri istiyor.
Birilerinin buna artık dur demesi lazım.
Tabi çok güzel ve faydalı olan dizilerimiz de mevcut, haklarını yemeyelim. Bu dikdörtgen ekranlardan bize tarihi öğreten diziler de geçti. “Evde ses olsun biraz” diye açılan televizyonlar doğrusuyla yanlışıyla anlattılar bize tarihi olayları. Fakat reytingleri artsın diye içine aslında olmayan aşk hikayelerini kattıkları da tarihçiler tarafından söyleniyor.
Onların sonu da fantastik diziler gibi olmadı ya, ne diyelim! Canları sağ olsun.
Meryem Su KAYA