21 MART ‘NEVRUZ BAYRAMI’
‘DÜNYA ŞİİR GÜNÜ’
VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ…
^^^^^
‘Kapıdan baktırdığı’, üstelik de ‘kazmayı küreği yaktırdığı’ içindir ki pek çok insanımız tedirgindir Mart ayında. Fakat ben çok severim Mart ayını. Belki de bu ayda ben, beni bulduğum içindir bu sevgimin sebebi. Evet; ben olan Nevruz vardır bu ayda öncelikle… Nevruz Bayramı 21 Marttır. Bu güne denge günü dersek doğru bir söz etmiş oluruz. Çünkü bu tarihe kadar güneşimiz Güney yarımküreyi daha çok ısıtır ve ışıtırken bu denge tam 21 Martta eşitlenir. Daha sonrası günlerde ise bu denge Kuzey yarımküre lehine bozulur.
Nevruzun tarihi Ergenekon’a dayandırıldığı içindir ki, bu günde demir dövülerek Ergenekon’dan Türk’ün çıkışı kutlanır ve canlandırılır yıllardır. Uzun ve çok sert kış aylarından sonra tabiatın baharla yeniden canlanmasını sembolize eden Nevruz; bu gün Orta Asya’dan Anadolu’ya birçok coğrafyada toplumsal birliği, dayanışmayı, sağlayan içeriğiyle yaşatılıyor, yaşatılmaya çalışılıyor…
Mart ayını, daha da ötesi 21 Mart’ı çok sevmemin bir diğer sebebi de ‘Dünya Şiir Günü’nün bu tarih olmasıdır. Şiiri; sevdirmeyi, okumayı, yazmayı, daha da ötesi yayınlamayı amaçlayan “Dünya Şiir Günü” ilk defa 1999 yılında UNESCO’nun Paris’te yaptığı bir toplantının 30. oturumunda kabul edilmiştir resmen. Günün diğer bir amacı da “farkındalık yaratmak ve şiir hareketlerine taze bir enerji sağlamak” olarak belirtilmiştir bildirilerinde.
“Dünya Şiir Günü” önceleri 5 Ekim’de kutlanırken 20. yüzyılın sonlarına doğru 15 Ekim’de kutlanmaya başlanmış. Uzun süredir de 21 Mart’ta kutlanan “Dünya Şiir Günü, halen bazı ülkelerde bu gibi değişik tarihlerde kutlanıyor. Kutlamalar; genellikle bir bildiri sunumuyla başlıyor. Ardından çeşitli paneller ve ardından şairlerin şiir dinletileriyle devam ediyor. Bu atmosferde çok sesli bir koro olan şiir; marşlara, şarkılara karışır en önemlisi de çocuk seslerine, rüzgarlara karışır gider. Çünkü şiir: “Çağının seslerinin yankısıdır.” Eşlerini kaybetmiş olan kadınlar bu yüzden ürperirler şiir okurlarken. Zafer şiirlerinde, şehit düşmüş askerlerimizin analarının ağıtları duyulmaz mı hiç? Yeri gelir aşka övgüdür şiir, yeri gelir sövgü… Ve yeri gelir zengin hayaller peşinde sınırsız dünyalara yolculuk etmemizin çabasına işaret olur. Bizler bu âlemlerde gezinirken, bir de bakmışız ki; Muz Bahçelerinin Bekçisi; ‘Miguel Angel Asturias’ ile evrensel bilinçler yaratma derdine de düşmüşüz…
Pablo Neruda ne diyordu: “Yedi canlıdır şiir. Soluğunun önüne bir takım engeller dikilse de, her keresinde yeniden canlanır ve tüm olumsuzluklarla yüzleşmek için ayağa kalkar. Sözünü çoğu kez yalın söylemeyi yeğlese de şiir, yalın ayak değildir. Çıkarıp fırlatacağı bir ayakkabısı her zaman vardır onun.”
Değerini, faydasını ve görevini istesem de sayfalara sığdıramayacağım şiirin ülkemizde ne derecede değeri biliniyor dersiniz? Son dönemde ülkemizde bu değerin bilindiğini söylemek çok zor. Hızla akan pop yaşamının ortasında, kim dönüp de bakar ki şiire? Bir şairimiz aynen şöyle diyordu bu konularda. “Bir şiir vardı; o şiiri özledim. Saflığın şiirini. 40’ların, 50’lerin şiirini. Cahit Sıtkı Tarancı’ları, Behçet Necatigil’leri, Ziya Osman Saba’ları, Sabahattin Kudret Aksal’ları, Cahit Külebi’leri, Muzaffer Tayyip Uslu’ları, Orhan Veli’leri, Oktay Rıfat’ları, Ceyhun Atıf Kansu’ları, o yılların Melih Cevdet’lerini, Attila İlhan’larını.” Şimdi açalım da kulağımızı dinleyelim bu sözleri; ey hınzid, ey şair, ey şüveyr, ey şu’rur, ey müteşair, ey bair. Hem de can kulağı ile dinleyip özeleştirimizi yapalım derim. Demek oluyor ki; özenti ile değil de, özenle yazılmış şiirler hâlâ aranıyor, o tür şiirler yazanlar da hâlâ yâd ediliyor. İşte bu kişilere “hınzid” deniyor, “şair” deniyor. Şunu hiç Unutmayalım ki sevgili dostlar: “İmparatorluklar yıkılır ve tek bir dize ayakta kalır!”
Peki, Şehrimizde her yıl “21 Mart Dünya Şiir Günü” nasıl kutlanıyor. Bence kutlanmıyor, kurtlanıyor bu güzel gün. Sandıktan çıkarıp, güneşleme, naftalinleme derdinde olan ne doğru dürüst dernekler var, ne de Mahalli Yönetimler… Geçmiş yıllarda (2006-2010 arası 5 kez Erciyes Şiir Günleri adıyla) program yapıldı, fakat son yıllarda bu güzel gün hatırlanmıyor bile yeterince. Arada bir birilerinin aklına düşse de bu organize; gönül işi olarak yapılmıyor maalesef. Bu gönül işlerinin ismi ‘proje’ oldu artık! Bu projeler de ayrıştırılarak seçilmiş 21 kişilik milli takımla yapılıyor. Üstelik de paralı… Bu organizeyi sadece bir dernek üstlenmiş olsa bu sözlerim çok abes kaçar ama işin içinde Belediye var, İl Kültür Müdürlüğü var, hem de duyurularda logolarıyla birlikte varlar. Var olmasına varlar da konuyla ilgili milli takım seçmelerinde bu iki kuruluşun hiçbir dahli yoktur, bundan eminim… Bir şeyden daha eminim ki gerek İl Kültür Müdürlüğümüz bünyesinde ve gerekse de Mahalli İdarelerimizin Kültür Daire Başkanlıkları bünyesinde bu şehrin bir SANATÇI ENVANTERİ yoktur. Bir an önce böyle bir dosyanın oluşturulması ve her yıl itibarıyla da güncelleştirilmesi elzemdir bence… Türk şiirine ve Türk şairine saygı -en azından- böyle bir çalışma ile duyulmuş olur…