Ülkemizin, temel sorunları oldukça çok, bu sorunların büyük bir kısmı aslında, birbirimizi dinler/ duyarsak ortadan kalkacak kadar basittir. Ön yargılarımız yüzünden, kişinin fert olarak toplum boyutuna ulaşan bu acı sonucu, hepimizi direk etkilemektedir.
Okumuş, dirsek çürütmüş/ mürekkep yalamış aydınımız dahi ve hatta bu yazıyı yazan kişi olarak ben dahi dinlemiyor / duymuyoruz … Bu bizi, öyle bir noktaya getirmiştir ki , artık şiddet/ öfke/ terör hat safhaya çıkmış, şefkat/ merhamet / sevgi / aşk gibi ifadeler artık gerçek manasını kaybetmiştir.
Düşünün ki, insanı değerleri kaybedilmiş bir fert / toplum nereye doğru ilerlemektedir? Cümle içinde bir ifade ise , “ kaybettirilmiş” olarak hemen dile getirilir . Aslında, bu yazılan ifadeler, kişi ve toplum bazında bilinmeyen/ anlaşılmayan ifadeler değildir. İnsanlar , bunları zaten günlük hayatlarında yaşıyor/ gözlemliyorlar. Mucitlik / sosyal bilim yapmıyoruz.
Yazının ruhunda yatan asıl cevap , “ biz ne yapıyoruz?” sorusunu önce yazar kendine , sonra içinde yaşadığı toplum ve insanlığa sorma ihtiyacından doğmuştur.
Korkuya Tutunuyorum, Yaradılışımızın mutlak sebebi var. Yaşadıklarımız / yaşanacaklarında. Sanki , hiç bitmeyecek gibi uzun süren, bir süre sonra da , nasıl geçip gittiğini anlayamadığımız kabuslar. Bunun yanında ise , rüya gibi uyanmaktan korktuklarımız.
Aslında, başlangıçtan/ son ana kadar , korku / endişe/ panik içindeyiz. Bizi ayakta tutan korkularımız mıdır? İyi / kötü her ne varsa hayatta , kabullenmeli miyiz ?
Günümüz mesleği kişisel gelişimciler / üfürükçüler/ uzaylılar kaplamış durumda . Hep bir şey diyorlar, dinliyoruz . Her nedense (bizde bir gerilik olsa gerek) anlayamıyoruz.
Anlamakta güçlük çektiğimiz ise; bu yüce kutsal insanların da, benim yaşadıklarımı yaşıyor olması. Korkuları/ endişeleri çok yüksek…
Kuantum diyorlar. Gezegenler , yıldızlar diyorlar, anlayamıyorum . Buralara gidip geldiler mi ? Kuantum denilen kavramı ne kadar biliyorlar ?
Ben korkuyorum.
Evet , bir kaderim var . Yaşayacağım açısı da / hüznü de / mutluluğu da , bundan değil ama , hem cinsimden korkuyorum …. Tehlikeli sularda yüzüyor…ve beni buraya çekmeye çalışıyorlar.
Umut hep var,
Düşünün ki, tepemize bir nükleer füze şimdi düşecek. Ne yapardınız ? Böyle bir şeyi kaçımız düşüne biliriz? Olmaz diye bilir miyiz ? Yada , “her şeyi bitti” dediğimizde, kapımıza biri gelip , bir bavul dolusu elmas bize verse, ne yaparız? Hiç düşündük mü? Ve bugün neler yaşayacağız? içinizde bilen var mı?
Yukarı da, hayatın temel kuralı “umut” yatmaktadır. Umut etmek ve gelecek olan sürprizler….Bunların çoğu şimdi bizi hazırlanmış bekliyor . Ve bunların hiç birinden haberdar değiliz…Bir taraftan, her şeyden haberdar , diğer tarafta ise, çaresizlikle karşı karşıya bulunuyoruz… Ruhumuzu/ zihnimizi / bedenimizi/ tenimizi/ çevremizi temiz tutmak ve tüm iç ve dış dinamiklerinizi güzel düşüncelere geçirmeliyiz…. Kötülüklerle beslenenlerinde insan olduğunu, içlerinde bu muazzam duygunun var olduğunu düşünerek, çevremizdeki insanları eleştirmekten/ yargılamaktan vaz geçmeliyiz…. Dinlemeden/ sorgulamadan verilen ön yargılarımızın yarın bizimde içinde olacağımız sonuçların var olacağını bilmeliyiz . Yani , insan olmalıyız.
İnşa/ Kaos,
İnsanı doğada farklı kılan özellikleri var. Bunları hem yaşıyor ve test ediyoruz. İnşa etmek/ düzen kurmak – yıkmak / yapılanmak. Büyük binalar, yaşam alanları…., bu inşa içinde kendimizi inşa ediyoruz .
Ana rahminde başlayan o muazzam inşa/ bir toprak zemin içindeki başka bir inşa ile son buluyor . Farkında mısınız “ inşa” ne kadar çok kullanıldı. Bunun yanında kargaşa/ kaos , yaşamın diğer alanında yerini almış vaziyette ….
Peki , inşa/ kaos kime göre ne anlam içerir. Bir gurup için kaos denildiğinde inşa, diğer taraf için inşa/ kaos olabilir mi ?
Kaos diye benimsediklerimiz ileri ki , zaman diliminde , bizler için bir fayda, inşa olarak gördüğümüz ise bir kaos doğuran sonuç olabilir mi ? Hayat içinde kesin , köşesi keskin kararlar almak ne kadar doğrudur?
Kendi iç yapılanmamızı tamamlamadan ve bundan emin olmadan dışarı kendimizi açmak bize ne gibi zararlar doğurur?
Hayat içinde sayısız sorular , sorulara verilen cevaplardan sonra , verilen cevabında soru haline dönüşmesiyle tekrar tekrar süren soru olgusu içinde inşa/ kaosu içinde barındırıyor….
Bu üç temel kavramın anlaşılması ve üzerinde kafa patlatılması elbette gerekli, bu gerek temel olarak , bizi biz yapan aslımıza yapacağımız yolculukta yol gösterici aydınlık/ anahtar olacaktır.
İşin aslı, kendimizin farkına varıp, anahtarında/ ışığında biz olduğumuzu bilmeliyiz ./ Ogün Orpars