Saçları dağılmış gözleri mordu Çileli hayatı hep onu yordu Her zaman kocadan dayak yiyiyordu Acılar içinde gördüm bir kadın . Kaderi gülmemiş içi burkulmuş Yüreği yanarken gözleri dolmuş Gencecik yaşında hayatı solmuş Acılar içinde gördüm bir kadın . Ne kadar talihsiz varmış kaderi İçi kan ağlıyor bitmez kederi Kocası çalışmaz...
…… Ve Suzanna’nın omuzları çökük, Boynu bükük… Pembe, beyaz mor renkleri arar ufukta; Gözleri dalgın. Suzanna müthiş yorgun, Suzanna güne dargın… Ah Suzanna! Söyle kimler çaldı umutlarını? Hangi hoyrat el kırdı, Yeşeren dallarını?. Gece hissiz/ Gece loş mu Suzanna? Neden gölge esirger bir akasya ağacı? Sahilindin geçmiyor mu martılar? Ve...
Bir zamanlar bu ülkede edebiyat vardı. Edebiyat demek aydınlanmak demekti. Aydınlanan milletler, ancak kendi coşkulu edebiyatlarıyla yükselirlerdi. Coşkulu edebiyatımız elimizden alındı. Artık ülkemizde heyecan veren coşkulu yazılar yazılmıyor. Çünkü aydın geçinenler edeple edebiyatı terk ederek sadece zenginliğe koşuyor. Para kazanma hırsıyla ülkemiz bitiriliyor. Aslında zenginliğe koşanların birer görevi vardır. Görevleri...
Bebek odalarının tavanlarına yapıştırılmak üzere fosforlu malzemeden yapılmış, karanlıkta parlayan ay, yıldız ve gezegen şekilleri vardır. Bebek sanki gökyüzüne bakıyormuş gibi bu şekillere bakarak oyalanır ve uykuya dalar. Bu şekillerden ilk bebekte biz de almıştık. Ama kirada oturduğumuz evin tavan boyasına kıyamadığımız için bir kartona yapıştırıp duvara asmıştık. Çocukluğumda yerleşim...
Altmışlı yıllardı. Çocuktuk. Gördes kırsalındaki evimizde yaşıyorduk. Kırsalda yaşamanın en büyük zorluklarından birisi de yalnızlıktı. Bazen günlerce aile üyelerinden başka insan görmezdik. Çocukluk arkadaşlarımız, eğer varsa kendi kardeşlerimiz olurdu. Hal böyle olunca herhangi bir nedenle evimize gelen insanları büyük bir ilgiyle karşılardık. Aile büyüklerimiz misafirlerle sohbet ederken, biz çocuklarda acaba...