Bedenimde deli rüzgârlar
Her zerremde ayrı bir savaş
Ben ölüyorum baba
Ben ölüyorum yavaş yavaş
Korkuyorum sessizlikten, yalnızlıktan
Duygu yok, vefa yok can kandaşlıktan
İçimde yine yangınlar, dağlar gibi
Bir umut ışığı beklerim, ta uzaktan
Can bildiklerim bak ! neler etti
Çekip gittiler şimdi birer birer
Sen bilir misin ki bendeki hâli
Bu gidişler hep zoruma gider
İçimde susmaz, haykırır feryat, figan
Sesim yankılanır yine karşıki dağlarda
Bir görsen halimi , şimdi perişan, viran
Sırtımda yük ile yoruldum bu yollarda
Sadece yollar değil beni yoran
Bir de yoksa hal hatır soran
Çekilmez bir yalnızlık deryasında
Bir garip, yetimim, çırpınıp duran
Bir mektup yazdım sana, satırlar dolusu
Bulamadım ki atacak bir posta kutusu
Ulaşmaz sana bilirim , üzüldüm, bu ne acı
Sizin oralara uğramıyormuş bizim postacı
……
Ve… paltonda kaybolup gidiyor
Ah ! O baba kokusu
Ürkütmüyor artık beni
Ürkütmüyor ölüm korkusu
Sırtımdan atıp türlü , türlü
dünyanın gam yükünü ,
Kabul edip yaratanın hükmünü
Bir veda, son bir sela ile
Ben de geliyorum baba !…
……
Geride bıraktığın yol arkadaşları
Kibirden eğilmez, görsen başları
Seni anar da dost bildiğin gönüller
Hepsi nafile söz, yalandan göz yaşları
Bıraktığın hatıralardan bana eser kalmadı
Sen gittin, ardından kimse kapımı çalmadı
Zaten garip, yetimdim, bu dünya da yalanmış
Şimdi benim gibi, gelen inandı, giden aldandı
……..
Ah ! İçimde eser türlü, türlü rüzgârlar
Her zerremde yine bitmez bir savaş
Ben ölüyorum, biliyor musun baba ?
Ben ! Ben ölüyorum şimdi , yavaş, yavaş
” Ben ölüyorum….
Yakup SİLAY