BEN BİR KAPLUMBAĞA AYAĞIYIM
Ben bir kaplumbağa ayağıyım.
Diğer üç ayağa hiçbir zaman değmeyen
Kaplumbağalar dört uzvundan hiçbiri birbirine değmeyen tek yaratık
Bundandır belki
Onun ayağına takılan steplerin çiçek tozu
Hep çiçek tozu olarak kalır
Kirlenmez başka ayakların tozuyla
Bir düş de olsa öylece kalır kaplumbağanın ayağında
Toz
Yani turab
Bulutlardan kalan renklerin ötesinde kaldım şimdi
Renk körlüğüne düştüm
Derin insan çukurunda bir turabım
Matemi sır anlaşılmaz, kendi içre bir mazlumluk
Mezalim yalnızlık
Kayıp giden zaman ve eteğine tutunmuş yaşanmışlıklar
Ama anlıyorum şimdi
Kendim olarak yokum artık sende
Beni yok biliyorsun, yok sayıyorsun.
Yok sayılmayı öğreniyorum şimdi.
Bunun haketmişlilik veya haketmemişlilikle açıklaması yapılmaz artık.
Yarım kalmışlık ve eksik olmak bunun bendeki tercümesi.
Ve bir şeyler boğazımda tıkalı, tıpkı “barış dedi boğazına güvercin tıkadılar” dizelerindeki gibi.
Seninle hep her şeyin olumlusunu düşledim.
İyi ihtimaller üzerine kurdum seninle yaşamımı.
Evet işte ihtimal.
Olmayabilir de ihtimaller.
Mecali hayatta kalmak için kullanmak çok yoksul bir yaşam oluyor.
Keşke insan mecalini hep bir menzile varmak için kullanabilse.
Bu şans olmuyor daima.
Bazen bir kuş gibi uçup gidiyor.
Menziller suikasta uğruyor.
Bir kaplumbağa ayağı olmak.
Damarında aynı kan olan, aynı etten, aynı candan, biri acıdığında her dördü acıyan ama hiçbir zaman birbirine değmeyen, kavuşmayan yalnız kaplumbağa ayağı.
Tırnağımdaki o çiçek tozuna kimse karışamaz.
Şimdilik bunula yaşarım.
Başka ihtimalleri de umut etmek isterdim.
İhtimaller prangalı…
Vakıf Çağın