Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

ADMİN

   

    ALLI TURNAM

    19 Kasım 2025 00:00
    4
    A+
    A-

    Taylan Özgür Köşker

    (Babaannem İçin)

    Sen, yaşamımı etkileyen insansın. Sen, ruhumu bir kez olsun incitmeyensin. 

    Sana olan borcumu hiçbir zaman ödeyemem. Ölene dek ödeyemeyeceğim. 

    Sana olan borcumu tıpkı senin nazik, yalın, tane tane konuştuğun Türkçeyle ödeyeceğim. Tertemiz, akıcı, pırıl pırıl Türkçe’yle yazarak ödeyeceğim.

    Yazar Hamdullah Köseoğlu’nun dediği gibi, “Ben ne kadar yazarsam sen de o kadar mutlu olacaksın.” 

    Bana “Gadanı, belanı alırım.” derdin. “Yoluna ölürüm”, derdin. Ömrüm boyunca, yaşadıkça unutmayacağım.

    Köydeki evin her gün yüzlerce insanla doldu, taştı. Gelen giden sürekli senden söz etti.  Seni söyledi, seni andı. Yüce gönüllü Yörük kadını…

    Çocukluğumu en çok anlayan insan. Seni unutabilir miyim?  

    “Bastığın yerlere kurban olurum.” derdin. 

    “Ben sana…”  deyince sözümü keserek,

    “Oyy sus ben sana kurban olurum, sus.” derdin.

    Seni unutmayacağım…

    Masalları, öyküleri, sözlü kültürü, söz sanatlarını sen sevdirdin bana.

    Bunların tohumlarını sen attın.

    Allı Turnam sendin. 

    Allı Turnamı dinlerdik seninle.

    Allı turnam bizim ele varırsan 

    Şeker söyle kaymak söyle bal söyle 

    Gülüm gülüm. 

    Kırıldı kolum, 

    Tutmuyor elim, 

    Turnalar hey. 

    Ah gülüm gülüm. 

    Yar gülüm gülüm. 

    Kız gülüm gülüm. 

    Turnalar hey.

    Seni, toprağımı, yurdumu unutur muyum? Hacı Taşan’ı, Keskin’i unutur muyum?

    Köyümü, çocukluğumu unutur muyum?

    Köydeki çay o zamanlar gürül gürül akardı. Gürül gürül olmasa da şırıl şırıl akardı. 

    İçinde minik balıklar yüzerdi. Bir de sülükler vardı. 

    “Dizlerim ağrıyor, ne olur bana çaydan sülük yakala, getir.”

    Sana çaydan sülük tutardım. Sülükleri dizlerine bırakırdın. Dizlerindeki kanı emerdi sülükler. Ağrın, sızın dinerdi.

    Siyahlı beyazlı televizyonu unutur muyum?  Sık sık giderdi elektrik.  Gaz lambasını yaktığını unutur muyum?

    “Köyün girişindeki köprünün üzerinde, geceleyin, bakkal Hasan amcan bir kurt görmüş.” dediğinde ne denli korktuğumu unutur muyum?

    Benim köyde sıkıldığımı bilirdin.  Çevre köylere, illere, ilçelere giderdik. Düğün, cenaze, hastalık bahanesiyle kolumdan tutup götürürdün. Yerköy’e, Kaman’a, Akpınar’a… Tosunburnu,  Körpınar, Taburoğlu’na… Seyrek, Göllü, Yozgat’a… Kırıkkale, Mucur, Hatunoğlu’na…

    Tosunburnu köyünde bir düğünde tertemiz yüzlü,  gözleri  güleç, apak  gelinliğiyle  oturmuş  bir gelinle konuştuğumu unutur muyum?

    Sen Aziz Nesin’sin, Sen Yaşar Kemal’sin, Muzaffer İzgü’sün…  Sen daha da çok yaşayası Hamdullah Köseoğlu’sun…

    Ah gülüm

    Kırıldı kolum

    Tutmuyor elim…

    Sen toprağımsın, dilimsin, sözcüklerim, cümlelerimsin…

    Sen sonsuz, sınırsız, karşılıksız sevgisin…

    Sen türküsün, masalsın, ağıtsın, öyküsün, romansın…

    Sen Anadolu’sun sen Çınar’sın Kızılırmak’sın…

    Toprağına ikimiz için koyduğum sarı çiçeksin…

    Allı turnam ne gezersin havada

    Arabam devrildi kaldım burada 

    Gülüm gülüm kırıldı kolum 

    Tutmuyor elim turnalar …

    Sen Yunus’sun, Hacı Bektaş’sın, Karacaoğlan, Dadaloğlu’sun…

    Topraktan öğrenip kitapsız bilensin…

    Neşet Ertaş’sın, Pir Sultan’sın, Muharrem Ertaş’sın, Çekiç Ali’sin, Şemsi Yastıman’sın…

    Daha da yaşayası İncila Çalışkan’sın, Hüseyin Güney, Aydın Balcı, Koray Avcı Çakman,  Hasan Ali Toptaş’sın…

    Sen gülen yüzümsün…

    Sen Kırşehir’sin, Harmanaltı’sın, Özbağ’sın, Nevşehir, Hacıbektaş’sın, Yozgat, Ankara, Elmadağ’sın… Köyümsün, çocukluğumsun…

    Umumi değil, Hususisin…

    Parmağa barnak, öğüte yumuş,  lokmaya sokum, merdivene mertifon, tırnağa dırnak, pazartesi’ye , bazarertesi,  cumartesi’yecümertesi, kahvaltı’yagayfelti, küçüğe güççük diyensin…

    Çirkin’e “Örneksiz” dediğini unutur muyum? Canavar’a Çanafar deyişini unutur muyum?

    Yağmurlubüyükoba’sın, Yerköy’sün, Karaova’sın, Avanoğlu, Çiçekdağı’sın, Boztepe,  Kösefaklı Akçakent’sin… 

    Ah gülüm 

    Kırıldı kolum

    Tutmuyor elim…

    On beş yaşında gelin olduğunu unutur muyum? Çocukken Karaova köyünde pencereden bakarken evin önünden geçen develerden ürküp içeri kaçtığını anlatışını unutur muyum?

    Sen yaşayan tarihtin… Seni unutur muyum?

    Ne onmamış kulmuşum şu dünyada 

    Akşam oldu allı turnam dön geri…

    Deftersin, kalemsin, “Biraz da ders yap.” diyensin. “Yumuşumu tut.” diyensin.

    Her arayışımda “Kurban olurum nasıl oldu da aklına geldim.” diyensin. Her aradığımda yarım saat sıkılmadan konuştuğumsun.

    Son birkaç haftadır aramadım seni. Bana dargın mı gittin yoksa?

    Neşet Ertaş için aradığımda “Neşet Ertaş, o zamanlar çok küçüktü. Bizim köye gelip bulgur toplarlardı. Anasının eteğinden tutardı. Köy köy geziyorlardı.” diyensin.

    Şimdi Neşet Ertaş’a komşu mu oldun?

    Sen kimliğinde 1933,  gerçekte 1932’de doğansın. 38 depreminde beş altı yaşlarında tıpkı diğer çocuklar gibi toprak damın üzerinde oynayansın…

    Muzaffer İzgü gibi sen de Atatürk’ü gördün mü?

    Ah gülüm gülüm

    Kırıldı kolum

    Tutmuyor elim…

    Niksar’da evinde küçük bir serçe gibi hür olan Cahit Külebi’sin. 

    Çocukluğumda tahtadan kasanın içine civcivler üşümesin diye ampul koyan babaannesin.

    Kekliksin, serçesin, sığırcık, kırlangıçsın. Arılar, kuşlar, böcekler, binbir çiçeklersin.

    Geleneksin, göreneksin…

    Hiçbir zaman elini öptürmeyensin. Hemen iki elini açıp kucaklayansın.

    Sevmediğine “Soyka” diyensin. 

    Bende iyi olan güzelliklerde payı olanlardansın. 

    Yufka ekmek, patlıcan yemeği, bulgur pilavı, gözleme, çöreksin.

    Her sene sorduğumda  altmış yaşındayım, diyensin. 

    “Oy üşüdüm.”

    “İyice kocadım artık.” diyensin.

    Her zaman şık giyinen, kahverengi, uzun elbiselisin. Sıcacık tutuyor dediğin kapkara hırkayı üstüne attın mı…

    Sen üç kulfu bir elhamsın. 

    Ezan’a ezen, Mezar’amezer , erken’e er, uçağa teyyare diyensin.

    Ayakucuma yat, dizimin dibinde otur.” diyensin.

    Sıcacık güneş, kar, kış, boran, dolu, yağmursun. Toprak kokususun…

    Ayakların halk ekmek gibiydi…

    Leblebi şekeri, çerez, öteberi…

    “Arabaya eşeğe biner gibi biniyorsun.” diyensin.

    Beni şu yaşamımda kimseye ezdirmeyensin. Bir kez olsun incitmeyensin.

    Etek sarı 

    Sen etekten sarısın

    Kurban olamBeydağı’nın karısın…

    Senin ruhun hiçbir zaman yaşlanmadı. Dimdik, ayaktaydın.

    Bozkırın kadınısın…

    Bu toprağı, içleri sevinç dolu insanları seninle gördüm, seninle yaşadım.

    Bir tek sen benimle alay etmedin. Bir de yazarlarım…

    Ah gülüm gülüm

    Tutmuyor elim

    Kırıldı kolum…

    Yalnızca sana değil arkadaşlarına da kurban diyensin…

    Eğer beni sual edecek olursan, evvela mahsus selam ederim… 

    Kalan ömrümce senin için daha iyi, daha güzel, daha çok yazacağım…

    Yattığın topraklarda sarı sarı kır çiçekleri açsın…

    Yazarın Diğer Yazıları
    11 Mart 2023 16:21
    17 Şubat 2024 20:35
    16 Temmuz 2022 01:23
    26 Ağustos 2024 15:46
    20 Ekim 2022 00:20
    13 Haziran 2022 22:10
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.