ABRAKADABRA
JODI PICOULT
459 SAYFA
Hatırlayamamak mı daha korkunç, hatırlamak mı?
İyi bir aile, her şeyi saklayan mıdır yoksa acı vereceğini bile bile ortaya döken mi?
Birini yargılamak, onu, o kanun dışı ya da ahlaka aykırı davranışı yapma noktasına getirenin ne olduğunu düşünmekten her zaman daha kolaydır.
Andrew Hopkins, tek başına büyüttüğü kızı Delia ve torunu Sophie ile yaşayan sevgi dolu bir baba ve dede. Sadece ailesinin değil çevresinin de çok sevdiği Andrew, tam 28 yıl öncesine ait çocuk kaçırma suçundan tutuklandığında herkes şaşkınlığa uğrar. Bu yardımsever, fedakar, sevgi dolu insan nasıl böyle bir suç işlemiş olabilir?
En büyük şaşkınlığı elbette kızı Delia yaşar. Çünkü o, 4 yaşında annesinin bir trafik kazasında ölümünden sonra babasının büyük çabası ile mutlu bir çocukluk geçirmiş, şimdilerde de köpeği Greta ile arama kurtarma uzmanı olan genç bir kadındır. Çocukluğunda en yakın arkadaşları olan Eric ve Fitz ile dostlukları devam etmiş, zamanla Eric ile aralarında başlayan duygusal yakınlık aşka dönüşerek kızları Sophie’nın aralarına katılması ile mutlulukları daha da artmıştır. Fakat babasını tutuklamaya gelen polisler bambaşka bir hikaye anlatırlar genç kadına ve hayatına dair bildiği tüm gerçekler yerle bir olur.
Delia gerçekte kim? Öldü bildiği annesi yaşıyor olabilir mi? Babasının ondan sakladığı sırlar neler? Delia hangi gerçekler ile yüzleşmek zorunda? Ve en önemlisi tüm bunların sebebi ne?
Sevgili Azime ablam, Münevver ‘ciğim ve Ayşegül ‘cüğüm ile güzel bir ortak okuma yaptık. Yorum konusunda da topu bana attılar ve bende dilim döndüğünce kitaptan bahsetmeye çalıştım. Eşlik ettikleri için herbirine ayrı ayrı teşekkürlerimi ve sevgilerimi yolluyorum. Dediğim gibi güzel bir okuma oldu bizler için. Yazarın kalemini okuyanlar bilir, sade anlatımı ile insan ilişkilerini, alkol bağımlılığını, aile bağlarını ele aldığı, “ben olsam ne yapardım” sorusunu bolca sorduğumuz, “ya suç işlemekten başka seçeneği yoksa” diye düşünmekten kendimizi alamadığımız bir hikayeydi. Andrew’in mahkeme süreci ve özellikle hapishane serüveni sürükleyici bulduğumuz bölümlerdi. Bu süreçte Delia’nın yolunun kesiştiği Rutthan isimli Kızılderili kadını çok sevdiğimi de belirtmeden geçemeyeceğim. Ayrıca kitap, olaylara karakterlerin bakış açısı ve anlatımı ile ulaşmamızı sağladığı bölümlerden oluşuyor ki bu okumayı hayli kolaylaştırıyor. Birde öğrendiğim yeni bir kelimeyi paylaşacağım sizlerle. “Lakanofobi” yani sebze korkusu. Oldukça ilginç ve değişik bir fobi. Elbette altta yatan sebepleri var her fobinin nedeni gibi. Neyse, çok uzattım lafı, yine ilginç bir hikaye ve merakla yol aldığımız bir maceraydı. Tanışmayanlar için tavsiye edeceğimiz bir yazar Picoult. Birde teşekkürüm var izninizle, beni bu kitapla buluşturan sevgili Emine ablama Yüreğine sağlık canım benim. Öpüyorum seni kocaman.
Hafıza, eve tek dönüş yoludur.
Acı olayları hatırlamak, zannettiğin kadar iyi bir şey değil.
Bir yalancının iyi bir hafızası olmalıdır.
Seni seviyorum, ama artık senin yükünü daha fazla taşıyamıyorum.
Ölüler ayak izlerini toplamak için geri gelirler. (Meksika sözü)
Bir insanı sevip aldığı kararlardan yine de nefret edebilirsin, öyle değl mi?
Uyurken dişleriniz arasında sıkışıp kalan bazı rüyalar vardır; öyle ki, uyanıp esnediğinizde ağzınızdan uçup giderler.
Bir şeyi sır olarak saklamanız (tersini çok isteseniz de) bunun hiç yaşanmadığı anlamına gelmez.
Zorunda kalırsanız koca hayatınızı tek bir bavula sığdırabilirsiniz.
Yalanların en çılgın yanı da bu zaten. Onlara kendiniz de inanmaya başlıyorsunuz.
LÜTFEN KİTAP OKUYALIM!!!
Arzu ORTAÖREN