İhtiyar, elinde eski bir tahta sopası, sırtındaki rengi solmuş hırkasıyla geçip gidiyordu. Aniden hayır! diye bağırdı yaşlı adam. Daha fazla nefes alamadığım bu dünyada yaşamak istemiyorum derken gözlerine yaşlar doluyordu. Hayatın kitabını okuduğunu düşünürken, hayat onu çoktan okumuş ve bir köşeye fırlatmıştı. Bitmeyen yoksulluğu, bitmeyen hırslarıyla kaybediyordu tüm zenginliklerini. “Devam edemeyeceğim artık sözlerime intiharı mi seçmeliydim? Toplum tarafından çoktan kıyılmıştım. Yoksulluğum beni değersizleştiren en önemli unsurdu. Bitsin artık güçlünün güçsüzü acımasızca ezdiği dönem ve başlasın barışla ve mutlulukla akıp gideni hayat. Çok mu şey istiyorum bu dünyadan? Çaresizliğin içindeki sığınaklar ve ben biliyorum ki yaşamam gereken yer tam da orası işte. Beni iç dünyanın kuyularına doğru ittiler.” “Yok artık! En kotu ben miyim? Cehennemi hak edecek ne yaptım ben? Neden böyle hissediyorum? Ölmek ve dirilmek arasında geçen o zamansızlık dilimi bana kim bilir neyi gösterecek? Sussun artık bu merak. Ben bilirim ki dönüşü yok bu yolun. Gitmek istemem dönüşsüz yollara ve anlamak istemem hayatımın gerçeğini. Hayatın anlamını çözmek mesela beni büyüleyen bir büyücü gibi olsa da sihirler yine de gözlerimi kamaştırıyor.
Korkularım, cesaretine son bulurken nedir bu içimdeki korkaklık? Neden yaşıyorum ki bu hayatta tıpkı bir korkak gibi. Ben nefes alıyorken hayatıma son veriyor bu düşünceler. Anlatsın şiirler bu hayatın içindeki sisi. Kader en büyük yazgıydı. İnsanın doğumunda yazılan, bunu evvelden beri bilirdim. Son adımları attırırken hayat bana adeta bir uçuruma doğru sürükleniyordum. Yine de son bir umutla bir kuş uçar gökyüzüne doğru kanat çırparsa bende aldığım nefeslerin değerini bilirim.
Melda VATANCİ
Kalemine sağlık canım, tebrik ederim.