Süleyman Güzel
Edebiyat… Kimi zaman bir çobanın dağ başında söylediği türküde, kimi zaman bir şairin gecenin kör vaktinde kalbinden dökülen mısralarda gizlidir. İnsanın kendini ve dünyayı anlamak için tuttuğu aynadır. Bu ayna bazen kırılır, bazen buğulanır; fakat ne olursa olsun insanı ve toplumu hakikate çağırmaktan hiç vazgeçmez.
Bir milletin hafızasıdır edebiyat.
Destanlarımız sadece kahramanları anlatmaz; korkusuzluğu, vefayı, paylaşmayı yazar. Masallarımız yalnızca bir peri kızıyla bir yiğidi buluşturmaz; adaletin, sabrın ve iyiliğin yolunu gösterir. Çünkü söz sadece ses değildir: söz yürüyüştür, köktür, kaderdir.
Toplum, edebiyatla büyür.
Bir çocuk ilk masalını dinlerken yalnızca hayal kurmayı değil, iyilikten yana olmayı da öğrenir. Genç, ilk romanında hayatın çelişkilerine dokunur; haksızlığa karşı durmayı, yeryüzünü sorgulamayı öğrenir. Bir toplum, hikâyelerini kaybettikçe aslında kendini kaybeder.
Edebiyat bazen isyandır, bazen merhamet…
Bazen bir acının içinden fışkıran çığlıktır, bazen bir annenin ninnisindeki tesellidir. Toplumu dönüştürür çünkü insana dokunur. İnsanı onarır çünkü kalbe iner. Ve kalbini onaran insan, dünyayı değiştirmeye başlar.
Bugün hız çağında, duyguların yorulduğu bir zamanda belki de edebiyata hiç olmadığımız kadar ihtiyaç duyuyoruz. Bir kelimenin, bir şiirin, bir hikâyenin bizi kendimize getirdiği o an, toplumsal uyanışın en kıymetli başlangıcıdır.
Unutmayalım:
Bir milletin fabrikaları yıkılırsa yeniden yapılır,
okulları kapanırsa yeniden açılır,
ama edebî hafızası silinirse, o milletin ruhu eksilir.
O yüzden yazacağız.
Ve okuyacağız.
Kelimeleri tohum gibi toprağa bırakacağız.
Belki bir çocuğun gülüşünde filizlenecek,
belki bir gencin cesaretinde ağaç olacak,
belki bir milletin direnişinde ormana dönüşecek.
Bizim sözümüz bu toprağın yarınlarına yakışır;
çünkü edebiyat yalnızca sanat değildir,
bir milletin yüreği, vicdanı ve geleceğidir.