ŞEHİTLİK– Bu kelimenin içinde hem onur, hem acı, hem de sınırsız bir anlam gizlidir.
ŞEHİTLİK– bir insanın en derin sevgisinin ve sorumluluğunun adı, bir milletin geleceğine yaptığı en değerli yatırımdır.
ŞEHİTLİK– yalnız bir fedakârlık değil, insanın kalbinde taşıdığı en derin sevgi ve sorumluluktur.
ŞEHİTLİK-bir milletin yaşama ve var olma hakkının en güçlü ifadesidir.
ŞEHİT olmak– hayatı yarıda bırakmak değil, onu ebedileştirmektir.
Şehitler toprağa düşmez; onlar toprağa kök salar ve o toprakları kutsal kılan candır.
Halkımızın tarihinde, ŞEHİTLERİN adıyla yazılmış sayfalar çoktur.
Her bir ŞEHİT yalnızca bir ailenin değil, tüm bir milletin evladıdır. Onların hayat hikâyesi bir ömürlük ders, bir ömürlük örnektir.
Bu yazı da böyle bir ömrün -vatan için canını veren, keskin nişancılıkta usta olan ve bu yüzden “Şahin gözlü” lakabını alan yiğit nişancı Elmar Şirzad oğlu Nesibov’un yarım kalan hayat hikâyesinden bahsediyor.
Elmar asla sıradan bir hayat yaşamak istemiyordu. Kendini tanıdığı günden beri kalbinde bir his vardı-vatan için yaşamak, vatan için savaşmak ve gerekirse bu yolda SEHİT olmak.
Basit ama derin bir çağrıydı bu. Her adımında hissedilen bu sevgi, her bakışında yansıyan gurur onun kaderini yazıyordu.
Elmar büyüdükçe, kalbindeki bu duygu da büyüyordu.
O, her ŞEHİT gibi önceden elinde daima silahın olacağını, kalbinin ise savaş meydanında atacağını hissediyordu. Bu yolun kolay olmadığını bilse de asla geri dönmeyi düşünmüyordu.
Elmar, topraklarımızın düşman işgali altında olmasını hiçbir zaman kabullenmedi. Bu esaret onun uykusuz gecelerine, kaygılı gündüzlerine dönüştü.
O, vatan savaşının ilk günlerinden itibaren ön saftaydı. Orada ateşin, dumanın, kayıpların içinde Elmar hem savaşçı hem kardeş hem de silahdaş olarak parlıyordu.
2005 yılında ortaokulu bitiren Elmar’ın çocukluk yıllarından itibaren askeri mesleğe büyük ilgisi vardı. O yüzden de askerlik hizmetinden sonra Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’nde göreve başladı.
Dokuz yıl süren askeri hizmet yıllarında Elmar, Azerbaycan’ın çeşitli bölgelerinde-Şemkir, Gazah, Gedebey, Daskesen ve Beylagan’da görev yaptı ve bu yıllar boyunca profesyonelliğini ve savaş becerilerini geliştirdi.
Elmar’ın üstün askerî ve kişisel niteliklerini gören komuta kademesi, onu çeşitli ödüller ve takdirlerle onurlandırdı.
Onun silahdaşlarına karşı içten tutumu, onlara aşıladığı moral, onu unutamayan dostlarının hafızasında silinmez iz bıraktı.
Elmar ne kadar ağır mizaçlı ve ciddi karakterli ise, bir o kadar da sıcak kanlı, şefkatli, sevecen, esprili ve aileye düşkün biriydi.
Boş laflardan ve anlamsız davranışlardan uzak dururdu. İhtiyacı olanlara yardım etmeyi severdi. Hatta çocuk yaşlarında şöyle derdi: “Ben hayırsever olacağım.”
Herhangi bir zorlukla karşılaştığında bunu kimseye hissettirmezdi. Her zorluğun üstesinden kendi gelmeyi severdi.
Elmar bu güzel karakteri sayesinde daima sevilen biriydi.
Güven, sadakat -hayatının anlamını oluşturan değerlerdi.
Elmar duygusal, müziğe ve sanata düşkün bir gençti. Çocukluktan itibaren müziğe olan sevgisi ruhuna işlemişti.
İkinci sınıfta okurken bir gün ailesine akordeon çalmak istediğini söylüyor. Ailesi de bu arzu doğrultusunda onu akordeon sınıfına kaydını yaptırıyor.
Elmar’daki yüksek müzik yeteneği ve heves onu diğer öğrencilerden ayırıyordu. Küçük Elmar kısa sürede öğretmenlerinin favorisi oldu.
Akraba ve aile toplantılarında akordeonuna sarılır, öyle bir şevkle çalardı ki, herkes büyük bir ilgiyle dinler, bazen de onun müziği eşliğinde dans ederdi.
2007 yılında askerlikten dönen Elmar, sevdiği bir kızla evlenmeye karar veriyor. Bu evlilikten ilk göz ağrıları- bir kız çocuğu dünyaya geliyor.
“Aylin” adını verdikleri bu bebek, genç ailenin mutluluğuna mutluluk katıyor.
Yıllar geçiyor, bebek büyüyor ve genç babanın çocuğunun geleceğiyle ilgili hayalleri de büyüyerek kök salıyordu.
Asker hayatının zorlukları onu yormuyor, aksine mesleğine olan sevgisi gün geçtikçe artıyordu. Bu sevgi, Aylin adlı meleğe olan sevgisiyle birlikte çoğalıyordu.
Elmar Nesibov, 18 Nisan 2016 – 14 Mayıs 2016 tarihleri arasında Azerbaycan Savunma Bakanlığı Silahlı Kuvvetleri “Eğitim ve Öğretim Merkezi”nde düzenlenen “Keskin Nişancı Geliştirme (SVD tüfeği)” kursuna katılıyor.
“İstiklal”, daha sonra “USPE” keskin nişancısına sarılan Elmar, savaş alanında düşmanın korkulu rüyasına dönüşüyor.
17 Eylül 2020’de Elmar Nesibov, katıldığı “Astsubay Hazırlığı” kursunu bitirerek Silahlı Kuvvetler Genelkurmay Başkanının emriyle astsubay rütbesi alıyor.
18 Eylül’de genç subayın Beylagan’a tayini çıkıyor ve oradan asker arkadaşlarıyla birlikte doğrudan ön safa intikal ediyor. O dönemde Elmar, “mekanikleştirilmiş” bölüğün komutanı olarak görevlendiriliyor.
2020 yılının son baharında başlayan 44 günlük Vatan Savaşı, Elmar’ın hayatında ebediyete açılan bir kapı oluyor.
Savaşın ilk günlerinden itibaren ön safta yer alan Elmar, “Şahin gözlü” lakabıyla tanınan profesyonel bir keskin nişancı olarak düşmana ağır darbeler indiriyor.
Cebrayıl ve Fuzuli yönlerindeki çatışmalarda düşmana çok sayıda kayıp verdiriyor.
Elmar, yaralı arkadaşlarını savaş alanından çıkarmak için defalarca tehlikeyi göze alıyor.
12 Ekim’de ŞEHİTLİK zirvesine yükselen Elmar Nesibov, halkımızın kalbinde “Şahin gözlü” kahraman olarak ebedi yerini alarak 44 günlük Vatan Savaşı’nın ölümsüz kahramanlarından birine dönüşüyor.
Onun gidişinden sonra evin duvarları bile değişiyor, sanki her taş, her köşe onun sesiyle konuşuyor, nefesiyle nefesleniyor.
Artık evde en çok konuşulan konu onunla ilgili hatıralar, anılardır…
O, ailesinin ve sevdiklerinin hafızasında hep genç, hep güler yüzlü insan olarak kaldı.
Herkes onu aynı şekilde hatırlıyor-gururla, sevgiyle ve derin bir özlemle.
Hayatı bir masal gibi başladı, bir kahramanlık destanı gibi devam etti…
Onun adı anıldığında, evin içinde hem gözler yaşarır hem de başlar dimdik kalkar.
Ailesi için o, sadece bir evlat, bir kardeş, bir eş değil, geçmişin en güzel sayfası ve gelecek nesillere örnek olan bir simgedir.
Şehit, ebediyetini hatıralara emanet eder; o hatıralar da zamanla hafızalara ilmek ilmek dokunur.
Şimdi Elmar hakkında, yakınlarının kalbinde ebedi iz bırakan o hatıralardan bazılarını sizlere sunuyorum.
ŞEHİT babası -Vatan yolunda canını veren oğlunun gururunu kalbinde taşıyan, büyük bir kayba göğüs gererek gurur ve cesaretle yaşamayı seçen nadir bir insandır. Onun her nefesi, her bakışı ve her sözü vatana sonsuz sevgi, ebediyete ise sarsılmaz inanç taşır.
ŞEHİT babası– halkımızın kahramanlık destanının canlı ve değişmez simgesidir.
Şirzad Bey de ŞEHİT Elmar’ının hasretini ve acısını kalbinin derinliklerinde taşır. Oğlu ile son konuşmasını şöyle hatırlıyor:
“Oğlum ŞEHİT olmadan iki gün önce konuştuk. Biraz rahatsızdım, koltukta uzanmıştım. Beni çok seviyordu. ‘Kendine dikkat et’ dedi. Ben de ‘Ben Ermeni’nin yanında değilim, sensin Ermeni’nin yanında’ dedim. Son konuşmamız 9 Ekim akşamı 19:00-20:00 civarındaydı.”
ŞEHİT annesi -Vatanın en kutsal simasıdır. Onun gözyaşları, toprağa düşen ŞEHİT kanı kadar değerlidir.
Onun kalbi, en büyük kahramanlık destanını taşır. Her ŞEHİT annesi, bir kahramanın annesi olmanın yanı sıra halkının gurur ve umut kaynağıdır.
ŞEHİT annesi-sabrın, sevginin ve fedakârlığın yaşayan örneğidir. Kalbi hem acıyla dolu hem de vatan sevgisiyle yanar. Her ŞEHİT annesinin içinde tükenmez bir güç ve sonsuz gurur vardır.
ŞEHİT annesi– hayatın en ağır dersini alan, ama yine de umudunu ve sevgisini kaybetmeyen kahramandır. Onun duaları göğe yükselir, gururu ise toprağın altında yatan evladının ebediyetidir.
Gururu evladının ebediyeti olan analardan biridir -Süreyya ana.
Evladın acısından ağaran saçları, çukurlaşmış gözleri ve solmuş teni, annenin evlat acısının göstergesidir.
Süreyya ana, Elmar’ın şehadet haberini şöyle anlatıyor:
“Televizyonda haberleri izliyordum. Kızım aradı, ‘Dışarıya bak’ dedi. Akşamüstüydü. Hiç aklıma gelmemişti. Bakıyorum, hiçbir şey yok” dedim. ‘İyi bak’ dedi. Kızımın burada sınıf arkadaşları var, onlar öğrenmişler. Ama kimse risk alarak bize söylememiş. ‘Anne, çık, bir bak’ dedi. Çıktım, 3-4 komşu konuşuyordu. Yine anlamadım. Aşağı baktığımda bayrağın dalgalandığını gördüm. O anda durumu anladım.”
ŞEHİT kardeşi için her an sessizlikle dolu bir sahnedir. Her gece kardeşinin sesini ve adımlarını hatırlar, o ses artık susmuş olsa da kulaklarından gitmez. Bu sesler onun hem en büyük desteği hem de en ağır yüküdür.
Kardeşinin hayatını kaybetmesi, onun da sanki canından bir parça almış. Fakat bu ağır kaybı o bir güce dönüştürmüştür- ağabeyinin veya kardeşinin adı ve kahramanlığı, gelecek nesillerin kalbinde yaşasın diye.
Her sabah uyandığında kalbinde biraz daha büyük bir boşluk, biraz daha derin bir kederle yerinden kalkar ŞEHİT kardeşi.
Ağabeyinin gidişi ruhunda ebedi bir yara açar -görünmez, ama her an sızlayan ve kanayan bir yara.
O, gözleri dolu ama kalbinde acısını saklayan biridir. Ağabeyinin ve yahut kardeşinin şehadeti onun için bir son değil, bir başlangıca dönüşür.
Artık yalnız bir ağabey değil, bir kardeş değil, bir tarih ve bir hafızadır. ŞEHİTİNİN yokluğunda yaşasa da ruhunda onun varlığını taşır. Gözlerindeki yaş bir damla değil, bir denizdir- kederden, gururdan ve vatan sevgisinden oluşan bir deniz.
Elmar’ın çok sevdiği hem dostu hem sırdaşı olan kız kardeşi Kesire Hanım, ağabeyinin yokluğuna alışamasa da ayakta durmaya çalışıyor:
“Ağabey ve yahut kardeş kaybı çok ağır bir kayıptır. Allah kimseye nasip etmesin. Ağabeyimle ilgili çok anılarımız var. Biz çok farklı kardeşlerdik. Bunu herkes biliyor. Evet, kardeşler birbirini çok sever, ama bizde bir fark vardı. Herkes derdi ki, bunlar çok farklılar, sevgimize imreniyorlardı. Hatta düğün ve kutlamalarda beraber dans ettiğimizde tüm misafirler kıskanarak bize bakardı. Keşke o günleri geri getirebilsem…”
Her ŞEHİT hayatı bir hikâye, her hikâye bir okuldur. Bu okulun verdiği en büyük ders- vatana sonsuz sevgi, cesaret ve sadakattir.
Bu dersleri unutmadığımız ve onlardan güç aldığımız sürece ŞEHİTLERİMİZ yaşamaya devam edecekler.
UNUTMAYALIM, UNUTTURMAYALIM!
ÖZGEÇMİŞ
Elmar Nesibov, 19 Eylül 1987 tarihinde Azerbaycan’ın Sumgayıt şehrinde doğdu.
Azerbaycan Ordusunda astsubay rütbesiyle görev yapan Elmar Nesibov, 27 Eylül 2020 yılında Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri tarafından Ermenistan işgali altındaki toprakların kurtarılması ve Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün sağlanması amacıyla başlatılan Vatan Savaşı’nda, Fuzuli’nin kurtarılması için gerçekleşen çatışmalarda görev aldı. 12 Ekim 2020 tarihinde Fuzuli’deki çatışmalarda şehit oldu.
Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün sağlanması için yürütülen operasyonlara katıldığı ve kendisine verilen görevleri şerefle yerine getirdiği için, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 15 Aralık 2020 tarihli Kararnamesi ile ölümünden sonra “Vatan Uğrunda” Madalyası ile ödüllendirildi.
Ayrıca, savaş görevlerinde gösterdiği üstün hizmet nedeniyle Cumhurbaşkanının Kararnamesi ile ölümünden sonra “Savaşta Üstün Hizmet” Madalyası; Fuzuli’nin işgalden kurtarılması sırasında gösterdiği kişisel kahramanlık ve cesareti nedeniyle ise 25 Aralık 2020 tarihli Kararname ile ölümünden sonra “Fuzuli’nin Kurtuluşu” Madalyası ile taltif edildi.
Halide Halid
Araştırmacı yazar