Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
14°C
İstanbul
14°C
Az Bulutlu
Cuma Hafif Yağmurlu
10°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
12°C
Pazar Hafif Yağmurlu
11°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
12°C

BABAM ANNEMİ ÖPTÜ

BABAM ANNEMİ ÖPTÜ
23 Ocak 2025 12:35
6
A+
A-

Zeynep bugün büroya ilk defa gülümseyerek girdi.

Meraklandım.

“Hayırdır Zeynep, bu ne mutluluk böyle?” diye sordum.

Önce etrafına bakındı, sonra da kapıyı kapatıp fısıldayarak “Tamer abi bu sabah çok garip bir şey oldu. Annemle babamı mutfakta öpüşürlerken gördüm.” dedi.

“BABAM ANNEMİ ÖPTÜ”

Yaklaşık bir yıldır tanıyorum.

Çok çekingen, kendine ve insanlara güveni konusunda sıkıntıları olan bir kız.

Gerçek adını veremeyeceğim için biz ona Zeynep diyelim.

Zeynep bugün büroya ilk defa gülümseyerek girdi.

Meraklandım.

“Hayırdır Zeynep, bu ne mutluluk böyle?” diye sordum.

Önce etrafına bakındı, sonra da kapıyı kapatıp fısıldayarak “Tamer abi bu sabah çok garip bir şey oldu. Annemle babamı mutfakta öpüşürlerken gördüm.” dedi.

Zeynep’İn ışıldayan afacan gözlerine baktım. Sonra başını okşayıp karşıma geçip oturmasını rica ettim.

“Annenle babanın öpüşmesi neden sana garip geldi?”

“Ne bileyim Tamer abi… Bizim evde öyle şeyler olmaz ki hiç.”

“Peki, gördüğünde ilk aklına gelen şey ne oldu?”

Kıkırdamaya başladı.

“Komikti. Komik ama güzel.”

“Son bir soru daha. Onlar seni görünce ne yaptılar?”

Bu sefer kıkırdaması kahkaya döndü.

“Babam hemen geri çekilip, anneme yumurtanın pişip pişmediğini sordu.”

Buna ben de çok güldüm.

Keyiifli bir sohbetin ardından Zeynep’ evine gitti.

Zeynep’ten sonra bu durumun kaç evde ve ne ne kadar sıklıkla yaşandığını düşündüm. Nedense, sevgisini göstermek istemeyen ya da gösteremeyenlerin kurdukları evlilikler böyle düşe kalka gidiyor. Yıllarca anne ve babalarının birbirlerine dokunmadıklarını, birbirlerine sarılmadıklarını, birbirleriyle öpüşmediklerini görmeden büyüyen insanlar var.

Tabularımız,

Travmalarımız,

Yasalarımız,

Ayıplarımız,

Günahlarımız…

Üstüne bir de ekonomik sıkıntılar, bitmek bilmeyen kağıt kürek işleri, randevular, ödemeler, sabahtan akşama, akşamdaan sabaha iş saatleri, gelenler, gidenler, beklentisi olanlar…

Aileler var.

Kimsenin kimseye dokunmadığı.

Aileler var.

Kimsenin kimseyle göz göze gelmediği.

Aileler var.

Beraber gülmeyi, eğlenmeyi, gezip tozmayı unutmuş.

Şakalaşmak ne?

Yaramazlık yapmak ne?

Kalkıp dans etmek, halay çekmek, hep bir ağızdan şarkılar türküler söylemek ne?

Sohbet etmek, dertleşmek, eskilerden, yenilerden anlatmak ne?

Aileler var.

Aynı evde yatıp da birbirlerine kilometrelerce uzak.

Anne ve babalarını tartışırken, kavga ederken ya da birbirlerine küserken gördüklerinde şaşırmayan çocuklar, onları birbilerine sarılmış, öpüşürken gördüklerinde şaşırıyorlar.

Neden?

Çünkü bizler güzeli, iyiyi ve doğruyu gösterme konusunda cimriyiz. Akıl verirken dediklerimizi, nedense kendimiz yapmaya gelince, kolay kolay yanaşmıyoruz.

Bunları düşünürken de çocukluğum aklıma geldi.

Annem ve babam.

Ben de onlar yüzleri gülerken gördüğümde, birbirleriyle cilvelişirken yakaladığımda, oturup da sohbet eettiklerine şahit olduğumda, dünya gözüme daha güzel görünürdü. Sebepsiz bir mutluluk girerdi içime.

Yıllardır ardı ardına yapılan araştırmalar bize şunu gösteriyor.

Yapılan bir hareket, bir davranış, bir eylem, yirmi dört saat akıl vermekten çok daha etkili.

Çocuklar duyduklarından değil, gördüklerinden etkilenirler.

Gün boyu suratı asık ebevynler, hayata gülümesemeyi çocuklarına nasıl öğretebilir? Sürekli hırgür ve kavga içinde olan anne ve babalar,, çocuklarına nasıl huzurlu bir yaşam haritası çizebilir?

Konuşmalarda değil, yaşamın içinde çocuklara örnek olmak en etkili reçetelerden biridir.

Zeynep bu yüzden mutlu olmuştu.

Zeynep anne ve babasının bu yakınlaşmalarını gördükçe, ileride o da kendi evliliğinde bunu uygulayacak. O da eşine dokunacak. Eşi ona dokunduğunda mutlu olacak.

Asıl ayıp, asıl günah ve asıl yanlış olan şey çocuklarımızı sevgiden mahrum bırakmaktır.

Tam da burada size yıllar evvel dinlediğim bir hikâyeyi anlatayım.

İkinci dünya savaşı Nazi Almanyası döneminde, ebeveynlerini kaybeden bebekler hastanelere alınmaya başlamış ama ne yazık ki, bu bebekler çok uzun yaşamıyor, bir süre sonra hayata veda ediyorlarmış ama bir hastanede, bebekler birer ikişer ölürken, içlerinden bir tanesi, herkesi şaşırtan bir gelişme göstermeye başlamış. Bebek sorunsuz bir şekilde üç öğün mamasını yiyor, etrafına gülücükler saçıp, çevresinde olup bitenlere olumlu tepkiler veriyormuş. Bu durum başta hastanenin başhekimi olmak üzere bütün doktorların ilgisini çekmiş. “Diğer bebekler ölürken, nasıl oluyor da, bu bebek böyle sağlıklı bir gelişim gösteriyor?”

Testler, gözlemler, araştırmalar…

Her şeyi denemişler ama bu inanılması zor durumun sebebini bulamamışlar.

Ve bir akşam başhekim evinde otururken, önemli bir belgeyi hastanede unuttuğunu farketmiş ve geç saat de olsa, belgeyi almak için tekrar hastaneye gitmiş. Tam kapıdan içeri girerken, bebeklerin tutulduğu odadan ses duymuş.

Bir kadın sesiymiş bu.

Şarkı söyleyen bir kadın.

Merakla odanın kapısını açmış ve gördüğü manzara karşısında kala kalmış.

Hastanenin temizlik çalışanlarından bir kadın, yukarıda anlattığım o sağlıklı bebeği göğsüne bağlamış, hem temizlik yapıyor, hem de bebeğe şarkılar söyleyip, onunla sohbet ediyormuş. Başhekim hemen kadını yanına çağırıp onunla konuşmuş ve nihayet bebeği hayata bağlayan, ona mutluluk ve sağlık veren durumun sebebi anlaşılmış. Aylar önce, temizlikçi kadın ile bebek arasında duygusal bir bağ başlamış ve o günden sonra kadın her akşam işini, bebeği göğsünde taşıyarak yapıyormuş. Ona söylediği şarkılar ninniler, anlattığı masallar, sarıp sarmalaması, öpüp koklaması… Evet, mucizenin sebebi, sevgi, şefkat ve ilgiden başka bir şey değilmiş.

Biz sanki kalbimizin ne işe yaradığını unutmaya başladık. Sevmek, sevişmek, sevdiğine dokunmak, onu koklamak, koklaşmak…

Öyle ki, bir çiftin sokakta birbirlerine sokulmaları ya da öpüşmeleri, bir kadının sokak ortasında bir erkek tarafından dövülmesinden çok daha fazla ayıplanıyor. Hatta biraz daha ileri gideyim. Dayak yiyen bir kadını görmezden gelenlerin birçoğu rahatlıkla öpüşen bir çifte müdahale edebiliyor. Çünkü bizim buralarda sayıp sövmek normal ama sevdiğini göstermek ayıp ve günah!

Özellikle bahsettiğim bu sıkıntı eşler arasında çok fazla yaşanan bir durum. Evlerde, kağıda dökülmemiş, altı imzalanmamış ama aile fertleri tarafından kabul görmüş bir kural var. Baba sürekli ciddi ve otoriter, anneyse hanım hanımcık ve edepli olmalı. “Evlilik ciddi bir müessesedir” diyenlerin heder ettiği birçok hayat…

Oysa bunun tam tersini yaşayan ve yaşatan aileler çok daha keyifli bir aile içi iletişime sahipler ve çocuklarını daha doğru bir şekilde geleceğe hazırlıyorlar.

Burada da Özdemir Asaf’a kulak verelim.

”Ben çiçekleri,

Renklileri,

Delileri severim,

Bir de delilikleri.” demiş usta. Ne de güzel söylemiş.

Bizim başımıza da ne geldiyse, gereğinden fazla akıllı, uslu olma telaşından geldi. İnan buna hiç gerek yok. Toplumun bize dayattığı “uslu” olma, bizi bizden alıp götürüyor. Sürekli hata yapmaktan korkan, yanlış anlaşılmaktan çekinen, kaygılı ve korku dolu insanlara dönüşüyoruz. Çiçekleri sevelim, renklileri sevelim, delileri ve özellikle de delilikleri sevelim. İçimiz bahar bahçe, kuşlar uçuyor, rengarenk çiçekler açıyor ama biz bunu bastırıp, dışarıya karşı kışı yaşayan bir insanı gösteriyoruz. Yetsin artık!Çünkü sevgiden uzaklaşanlar, azar azar ölür bu dünyada. Farkında olmazlar ama sevgisizlik zamanla, dermansız bir hastalık gibi, hayatının bütün alanlarına sıçrar ve çaresizlik içinde kıvranır durur. Bizler bu yanlışın ortağı olmayalım. Zamanında birilerini sevdik diye yanılmış olabiliriz. Hayal kırıklığına uğramış, incinmiş, küsmüş, kırılmış olabiliriz ama sevmekten umudu kesmemeliyiz. Ağaçtan kopardığımız elma çürük çıktı diye bir daha elma yemeyecek miyiz?!

Özünüze rast gelesiniz.

Sevgiyle.

t a m e r d u r s u n

#tamerdursun

ETİKETLER: , , , ,
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.