Hayırlı akşamlar Arkadaşlar!
Ben, bu yazıyı tam üç yıl önce ve tam bu saatlerde kaleme almışım. Bilmem hangi tarihten bugüne kadar bir şey değişmediği ve hatta daha da beter hale gelişi sebebi ile hiç değiştirmeden ve ekleme yapmadan tekrar sizlerle paylaşıyorum.
Sadece şunu eklemek istiyorum ki: Tarih bazında düşündüğümüzde geçmiş, ne övünme işidir ne de sövme işidir. Tarihine sahip çıkmak, bir ilim ve irfan işidir, ondan ders çıkarma işidir, onda iyi olanları haneye katıp, iyi olmayanları dışarı itekleyip, yola devam etme işidir. Bazı görselleştirilmiş ucube ve sözde siyasi paylar görüyorum. Tarihine sövenler, Cumhuriyete sövenler ve karalamak isteyenler gibi… Ahlaksızlığın alemi yok. Okuyacaksınız, öğreneceksiniz. Bu güzide millet, tarihe sayısız devlet ve imparatorluk bırakmıştır. Her biri, bir öncekinden ders almış mıdır, almamış mıdır ayrıca tartışılır. Ancak bu edepsizlik seviyesine çıkıp, pervasızlaşma anlamına gelmez. Tarihimiz sıkıntıları ile, şan ve şerefi ile bizimdir, sahip çıkacağız. Bunu başarmak, Cumhuriyet tarihimiz ile mümkündür. Tarih, her şey de olduğu gibi zamana bağımlıdır. Bu da şu manaya gelir; zaman, tarih dahil her şeyi öğütür ve giden de biten de bir daha da geri dönmez.
Hem tarihine ve hem de Cumhuriyete sövenler de benim arkadaşım ve yoldaşım olamaz. Dava, insanlara faydalı olmaksa, bilgi birikimlerinizi paylaşırsınız, insanlar da bunu değerlendirmeye alırlar, bu da sağlıklı düşünmenin yolunu açar.
Vesselam!
B.D.
Şimdi sadede gelelim:
Nesâyihü’l-Vüzerâ ve’l-Ümerâ’
Adlı eserin sahibi,
Defterdar Sarı Mehmet Paşa (1655-1717)
Diyor ki:
– Her yaşlı ve genç tarafından anlaşılmıştır ki, bu aldatıcı dünya kalıcı olmayıp, devamına ve yerinde durmasına itibar edilmemelidir.
– Maddi-manevi sorumluluklar bilinmelidir.
– Adil vergi toplamak adet edinilmelidir.
– Kanaatkar olup aç gözlülükten çekinilmelidir. Ceza gününü düşünüp Allah’ın kahredici gazabından çekinmek gerekir.
– Mal toplama ve saklama, sahibini dünyada huzursuz eder. Hesap günü sorulacak soruları cevaplandırmada naçar kılar. sahibine azap çektirtir. Ve onu pişman eder. Amma ne fayda!…
– Kıyamet günü insanların en sevimlisi, adil idarecilerdir.
– Merhametli davranıp zulmü önlemelidir.
– Zayıf ve yoksulların halinden gafil olmamak gerekir. Onların halini sormayı borç bilmek gerekir. Zira halkın gönlünü kazanma, Hakk’ın rızasını kazanma gereğidir.
– Rüşvetin zararları bilinip halka anlatılmalıdır.
– Yolsuzluk çukurunun hıyanetine düşmüş, kendi çıkarları için devlet düzeninin yıkılmasına veya tehlikeye düşmesine sebep olanlar tesbit edilip millete teşhir edilmelidir.
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
Bu eser, 1987 basımı bir kitap. Bir daha baskısı yapılmamış… Niye yapılsın ki, Daha yazıldığı çağda kimse itibar etmemiş de, şimdi basılsa kim itibar edecek… Ama eseri kaleme alan iyi niyetli Defterdar Sarı Mehmet Paşa da olayın tam farkında değilmiş aslında… Bir ansiklopedik bilgi daha paylaşalım:
Nesâyihü’l-Vüzerâ ve’l-Ümerâ ya da Hüseyin Ragıp Uğural’ın adlandırmasıyla Devlet Adamına Öğütler, III. Ahmed döneminde yaşamış Defterdar Sarı Mehmed Paşa’nın dokuz bölümden oluşan ve nasihatname türünde sayılabilecek eseri. İsim konusunda farklı telifleri bulunan fakat yaygın olarak “Nesâyihü’l-Vüzerâ ve’l-Ümerâ” şeklinde bilinen bu eser, Koçi Bey Risalesi ve Lütfi Paşa’nın Asafnâmesi gibi Osmanlı devlet teşkilatının bozulması üzerine yazılan ve birtakım çözüm önerilerinde bulunan bir eserdir. Dönem koşulları, bozulan siyasi düzen, Osmanlı modernleşmesinin geçirdiği zihniyet evrimleri ve devlet yöneticilerinin entelektüel zekâlarını göstermesi bakımından Türkiye’de çağdaş düşünce tarihi alanında önemli bir kaynaktır. İçeriği sadrazamın ahlak ve davranış biçimleri, rüşvetin zararları, yeniçeri ocağının, bazı memurlukların, makam sahibi kişilerin ve halkın anlık durumu üzerinedir. Ordinaryüs profesör Hilmi Ziya Ülken bu eseri ekonomik ve siyasi bir tenkit ürünü olarak görerek çağdaşı Thomas More’un Ütopya’sı ile olan karşıtlığına dikkat çekmektedir.
Tabii Hilmi Ziya Ülken hocanın da değerlendirmesini genel manada anlamak için; “Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi” adlı eserini de, mutlaka okumak gerekiyor. Hem bu eserden ve hem de sıkça yazılması gelenek haline gelmiş siyasilere nasihatler tarzında eserlerin de irdelemesi yapılıyor. Hilmi Ziya hocanın tam olarak ifade etmek istediği aslında şu; olan biten hakkında devletin ve yönetenlerin ikazı niteliğindeki nasihatnamelerin yazılmasının yanında, bulunulan çağın da gereklerine/konjonktürüne ayak uydurulması. “Yahu, bir iki küçük kavramla, devlete bir şey olmaz” demek kadar sakat bir düşünce yoktur. Boyu bir milimetre bile tutmayan termikler bir araya gelince, nice evleri kemirip tüketmişlerdir… Termik de karın doyurmak için kemirmez haaa… Onun işi yaptığının farkında olmadan, kemirip tüketmektir. Geriye sadece evin sahibinin, evin nasıl çöktüğünü seyri kalmıştır!
Evet! Biri artık sahaf kitabı olan ama diğerinin hala baskıları devam eden bu eserleri okumamız lazım! Her ne ile uğraşıyorsak uğraşalım, uğraştığımız işlerin selameti için de ilim adamlarının eserlerini okumak gerekiyor!
Bülent DEMİREL
Herkese bol okumalı ve sağlık dolu ömürler dilerim!