Nüfus kayıtlarına göre Manisa İl’i Demirci İlçesi Borlu Kasabasında 15.07.1960 tarihinde doğmuşum. Çocukluğum tamamen köyde tarlada bahçede ve inek peşinde geçti. Küçük bir bakkal dükkânımız vardı. İlk ve Ortaokulu Borlu’da okuduktan sonra 1974 yılında Parasız Yatılı olarak Manisa İmam Hatip Lisesini kazanıp Manisa’ya gittim. Lisede kol faaliyetlerinde kütüphane koluna yazıldılar, çünkü kimse kütüphane koluna gitmek istemiyordu. Kitaplarla dostluğum bu sayede başladı. Ben kütüphaneyi, kol sorumlusu hoca da beni sevmişti. Ben dört yıl boyunca kütüphane kolunun demirbaşı oldum. 1978 yılında liseyi bitirdim, mecburi hizmet dolasıyla iş aramadan atamam yapıldı. İlk yıl üniversiteyi kazanmıştım ancak babamın ısrarı üzerine bir yıl çalıştım tekrar sınava girip 1979 yılında Ankara Üniversitesi ziraat fakültesini kazandım.1984 yılında lisans 1987 yılında yüksek lisans, 1999 yılında doktora programını tamamladım. Türkiye Yazarlar Birliği(TYB) üyesiyim, TYB Denetim Kurulu Başkanlığı ve TYB Ankara Şube Başkanlığı görevlerini yürüttüm. Halen Tarım ve Orman Bakanlığında Başmüfettiş olarak çalışmaktayım. Orta derecede İngilizce Almanca ve Arapça bilmekteyim. Evli ve 3 çocuk, 4 torun emanetçisiyim.
İlk yazmaya lise yıllarında kütüphanede defterlerimin arkasına sevdiğim kızlara şiirler yazarak başladım. 1979-1984 üniversite yılları benim için zor yıllardı. Harçlığımı çıkarmak için ders saatleri dışında kuru temizlemecide çalışıyordum. 1980 yılında eylül ihtilali silindir gibi ezdi geçti. Ama yine de ufak çaplı şiirler yazıyordum. 1986-1991 yıllarında tokatta mühendis olarak çalıştığım dönemde mahalli gazete ve dergilere şiir ve yazılar yazdım. 1991 yılında Ankara’ya geldikten sonra düzenli bir şekilde şiir deneme ve gezi yazıları yazmaya başladım. Halen yazmaya devam ediyorum.
Benim yazılarım genelde şiir, deneme ve gezi yazısı şeklinde oldu. Teknik olarak birçok dergide bilimsel makalelerim yayınlandı. Edebiyat alanında Dil ve Edebiyat, Kümbet, Üslup, Edebiyat Otağı gibi birçok dergide şiir ve yazılarım yayınlandı. Ayrıca mahalli ve bölgesel gazetelerde köşe yazıları yazdım. İlk kitabımı 60 yaşımda 2020 yılında yani geçen sene salgın hastalık kısıtlamaları nedeniyle evde kaldığımız 3 ay boyunca Türk Edebiyatında bir ilk olan hece ölçüsüyle yazılan beyit ve gazellerden 220 beyit içeren “2020 Hüzün Beyitleri” kitabıdır. Halen yayına hazırlanma aşamasında bir araştırma, bir gezi ve 2 şiir kitabıyla ilgili çalışmalarım devam etmektedir. Yazılarımın odağında insan var, insanın; yaşadığı şehir, ülke, hisleri, sevinçleri, acıları var.
Yazarken yazıyorsunuz yayınlatma konusuna gelince o biraz zor. Kaliteli yayınevleri benim gibi tanınmamış bir adamın kitabını basmak istemiyor, bende kalitesiz bir yayıncıya el emeği göz nuru eserimi teslim etmek istemiyorum. Onun için ilk kitabımı 60 yaşımda yayınladım.
Yazılarımda ilham kaynağım; ülkem, şehirler, olaylar, insanlar ve yüreğim. Mesleğim müfettişlik olması nedeniyle Türkiye’nin hemen hemen bütün illerine gittim. Bu sorunuza cevap olabileceğini düşündüğüm bir anekdot anlatmak isterim.1996 yılı aralık ayı karlı soğuk bir kış akşamı, Diyarbakır’da teftişteyim. Bir ilçe dönüşü Ofis semtinde ana cadde kırmızı ışıkta aracımız durdu, bir kız çocuğu elindeki süngerle camı silmek istedi şoförümüz, camı açarak çocuğu hem azarladı hemde eliyle itti çocuk itmenin etkisiyle geri geri gidip kaldırım taşına düşer gibi oturdu küçük kız çocuğu ile gözgöze geldik. Donup kalmıştım soğuktan sıcaktan esmerleşmiş minicik elleri yüzü, gözleri ille de gözlerindeki hüzün ve derinlik beni büyülemişti. Şu mısralar döküldü kalemime; ”Ellerim esmer / Tenim esmer/Gözlerim keskin/ Düşlerim koyu/ Bir atmaca gibi yırtıcı/ Bir serçe kadar masum/Güney doğu çocuğu/Ben Diyarbakır’dayım şimdi.” Mısralarını da içeren Ana Cadde çocukları isimli şiirimi yazmıştım.
Evet, kitap okuyorum, kitap okumayı da çok seviyorum. Önceki yıllarda daha çok kitap alıyordum ama artık eskisi kadar kitap almıyorum. Evimizin küçük olması nedeniyle kitapları koyacak yer konusunda sıkıntı yaşıyorum. Yeni baskı kitapları da bulunduran bir sahaf dostumdan emanet alıp okuyup geri veriyorum. Günümüzde elektronik ortamda kitaplar yayınlanıyor. Bir Ipoud a 3000-5000 kitap yükleyip istediğiniz yerde okuyabiliyorsunuz. Ama ben kitaba dokunmalıyım, sayfaları çevirmeliyim mis gibi matbaa mürekkebi kokusu almalıyım. Siz geri kafalı falan diyebilirsiniz ama ben kitabımı radyasyonsuz severim. Kitap kitaptır, iyi ve kötü kitap iyi veya kötü yazar yoktur. Her kitap bize az veya çok bir şeyler kazandır. Lisede bana kitapları sevdiren Ahmet hocam evladım ne bularsan oku, iyi kitap, düşünce ufuk açar sana bir şeyler katar, kötü yazılmış bir kitapta nasıl kötü bir eserin yazılabileceğini ve kötü eserin nasıl olduğunu öğretir derdi. Onun için benim mutlaka okunması gereken kitaplar tavsiyem yok. Yalnızca insanlar okusunlar yeter ne okuduklarının fazla bir önemi yok.
İnsan eşrefi mahlûkat yani yaratılmışların en şereflisidir. Diğer yaratıklardan insanı farklı kılan tek şey insanın okuyup yazmasıdır. Okuyup yazmak ayırt edici tek insani faaliyettir. Onun için yazmanın bende çok müstesna bir anlamı vardır. Yazmayı insani bir faaliyet olarak çok önemsiyorum. Yazmak insana kendini özel hissettiriyor. Onun için yazmak benim vazgeçilmezim.
Bence yazmak için sihirli formül diye diye bir şey yok. Yazmak taşmaktır yani bir barajın suyunun dolarak savak seviyesine geldikten sonra savağın üzerinden aşan suyun elektrik türbinlerini çevirmesi ile elektrik elde etmektir yazmak. Burada barajı nasıl ve hangi su ile dolduracağız? Asıl soru bu olmalı, kar suyu, yağmur suyu, dere suyu, ırmak suyu hepsi dolar baraja ama türbinden geçen su bir tek elektrik üretir.
1. İyi bir yazar olmak için iyi bir okuyucu olmak gerekir. Okumaya da kendimizden başlayacağız, “İlim ilim bilmektir ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsin bu nice okumaktır.” Diyen Yunus Emre’yi bileceksin. Yesevi’yi, Hacı Bektaş Veliyi, Mevlana’yı, Karacaoğlan’ı, Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek, kendimize ait şeyleri okuyacaksın kendini tanıyacaksın. Barajı kendi kaynak suyunla dolduracaksın ki, en ufak bir kuraklık baraj kurumasın.
2. İyi bir gözlemci olacağız, tabiatı, kuşları böcekleri ağaçları sabahı akşamı yazı baharı, insanları ve davranışlarını iyi tetkik edeceğiz.3. Yaşayacağız, baharı yazı acıları sevinçleri yaşayacağız. Biz yaşayınca baraj dolacak, en sonunda yazacağız.
Günümüzde iki tip insan var; Hayatı seyredenler ve hayatı yaşayanlar. Hayatı seyrederek geçirenler hiçbir aktivite ve üretim yapmadan yalnızca izleyerek zamanını tüketenlerdir. TV seyretmek, Youtube video, diğer sosyal ağlardaki videoları ve iletileri seyretmek, mesajlaşmak işte biten günler, aylar, yıllar. Diğer tarafından hayatı yaşayanlar; okuyanlar, yazanlar, tarlada serada fabrikada hastanede çalışanlar yani hayatı yaşayanlar ve yaşadıklarına dair bir şeyler üretenler. Lütfen hayatı seyretmeyin hayatı yaşayın.
@paradoks.okur.yazar
@yazar.betulfirat_fan