YAĞMUR YAĞIYOR VE SEN YOKSUN
/İki Gönül Arası…/
“Canıma bir merhaba sundu ezelde çeşm-i yâr,
Şöyle mest oldum ki; gayrin merhabasın bilmedim!..”
“Koynuma, Başakları yıkayan yağmurunla yağ” dedin ya; işte hep bu yüzden yağmurun oldum bulutlardan çıkıp koynuna düşme umutlu… Hep, bir tutam navruz gülüşünle çıkıp gelebileceğin hayalini eğirdim ninemin çıkrığında caaan!.. Katran kanatlarında zamanı kovaladım… Her günümü kırk sekiz saat yapıp karşılaması için seni- iki oval pencereden ufuklara saldım… Ben akıl almazların
ç o c u ğ u oldum güpegündüz, sen limit üstü uçmaların p i l o t u!..
İşte hep bu yüzden yağmurun oldum. Belki çiçekler açtırırım gamzelerde dedim… Dedim ki; belki yanan yürekleri soğuturum biraz… Ah güzelim âh! Gidenim yine b a h a r oldu bak/ gelenimse
y a z… Uçukladı serenadlarım… Şimdi berduşum!.. Şimdi sarhoş!.. Ve şimdi; başıboş caaan!.. Başı- boşşşşş..! Gökyüzünde kör-topal gezinen dolunayı fener yapıp elime, rüzgârsız çalıya düştüm… Hacamat olmuş kalecilerin eldivenlerinden kayıp ağlarla kucaklaştım “doksan artı bir” de. Ve sonrasında; i s p i n o z kuşu gibi çırpınan bir yürek! Sonrasında; seni bana getiremeyen süpersonik jet uçakları!..
Hep bekleyişim, hiç gelmeyişin inan ki; sessiz ve sensiz, üstelikte garip gecelerimde çırpınan yarasaların kanatlarıydı caaan!..
“Sevdayla zaman, incelip delse de yüreğimi” hep seni arayan yağmurun olacağım işte behemehâl… En azından ihtimal!.. Tâ kuytu köşelerinden kopup geleceğim salkım saçak bulutların. Can çekişecek her damlam o lepiska saçlarını ıslatamadığında… Can çekişecek gözlerinin siyah rengini elaya çeviremediğinde… Sonra yine can çekişecek; sırrını kirpik uçlarına asamadığında…
Âh yanmalara hazır yüreğimin kılcal damarları; yüklen şu yağmuru artık hadi!.. Ahh telaşlı yüreğim, o kadar da uzun değil ki; bir gamzeyle bir kor dudak arası..! “Elbette değil” diyebilirdik.
Yine yağmur yağıyor/ Ve sen yoksun…!