İkindi vaktiydi . bir yağmur bastırdıki ,sormayın gitsin .damlalar normal boyutunun çok üstünde ,yumru yumru, ortalık bir anda karardı gri bir renge büründü ..güneş , gri bulutların arkasına saklandı.önceliği yağmur bulutlarına vermiş gibi bir anda gözden kayboldu. insafa gelmiş kurdun , yere serilmiş tavşan leşine acımış gibi ,,ortalığı kavurduğum yetti diye düşünmüştü belkide ,kim bilir.
Meydanı boş bulan gri bulutlar’da ,fırsat bu fırsat deyip, bir anda kapladı ortalığı,hıncıyla boşaltma derdine düşmüştü sanki .yüreğinde biriktirdiğinin hıncıyla , Ortalığı bir anda karartı sonra boşaltı içindekileri ,ortalık bir anda göle döndü . Sağa sola kaçışan bir kaç kadınlı erkekli mahalle ahalisinden başka kimse de olmazdı . o saate ,mevsimin en şiddetli yağmurluna teslim olmuştu mahalleli o gün
mahalenin tek yolu hırçın mı hırçın ,köpüre köpüre, beyaz köpüklerinide öfkesini gizlemek için beyaz tülbent gibi kıpırdayarak akmaya yol bulmuş yılan gibi ,önce kıvrıla kıvrıla ,sonra azgın bir nehir gibi aktı geçide doğru..sağdan soldan alıp kol kola girdiği çöpleri gizlemeye meyletmişti sanki , beyaz köpükler ile
Sabahın köründe ,tan ağırmadan yollara düşeni salıveren ve bu şehrin griliğine geçit veren tek çıkış yolu suyla doldu bir anda . üste tren rayları , aşağıda karayolu olan bu geçit , zaman tüneline açılan kapı gibiydi mahalleli için ,günün ilk ışıklarıyla bu insanları zamanın diğer tarafına salıveren tek geçitti . Mahallelide ,her zamanki gibi peşi sıra yola döküldükten sonra hemen hemen kimsecikler kalmazdı bu mahallede . Sabah ezanından sonra mahalleye yolu düşen, ara sokaklarına sızmış sarhoşlar dışında ve bir kaçta sahipsiz köpek…
Koca şehiri mahalleye bağlayan tek geçidin ağzında ve yolu üzerinde olan tek kıraathane ,kaybolan son kişiyi gören sınır karakolu ,veya, belkide yol devriye kulübesi gibiydi . Çakal ismetin kahvesi…
Cami müdavimleri ile bir kaç işsiz güçsüz adam dışında hemen hemen kimse kalmazdı mahallede , gün ışıdıktan sonra Onlarda, kahvenin önünde dizilir işe giden eş dostu ve ahaliyi uğurlayanlar olurlardı haliyle
Haa..!! Birde, güneş ikindiye evrildiği vakitte’de , mahalenin pazarına ,ağır aksak gitmeye yol tutmuş teyzeler ve pazar esnafı gürültüsü düşerdi mahallenin sesizliğine
mahalle ,sakin sesiz ,ölü mekanı kadar sakin olurdu o vakitler ,bazen geçidin öbür tarafında rüzgar , çoşkun halini yaşarken ,geçidin bu tarafında ancak bir esintisi düşerdi. Şehir rüzgarından bile muaf tutardı bu mahalleyi ,o kadar uzak ve o kadarda yamacında. Vede yabancı kalıyordu koca şehire..
Şehri ,bütününden ayıran bu geçit ancak şehiriçi dolmuşların geçebileceği yükseklikteydi , ve dibi çökmüş bir halde öylece duruyordu. Yıkık ,dökük ve viran…üstünde demiryolu rayları uzanan ,bu zaman geçidi tüneliin Yağmurun bol olduğu mevsim aylarında, geçidin ağzı suyla dolar ,geçmek mecburiyetinde olan şehrin daimi işçileri , ayakkabılarını eline alır ,parçalarını dizlerine kadar sıyırır , ancak öyle geçebilirlerdi .mamafi onlarda öyle yapardı….şehrin efendilerine çıkıp malumatlarını anlatmaya akıl mı etmezlerdi yoksa malumata haiz bir durum olmadığınımı düşünüyorlardı bilinmez ,ve bu durumu’da vekaleten bile görev bilmezlerdi .
Bu geçit, şehiri mahalleden ayıran tek kapı tek geçitti oysa..
Yağmur hızını kesmiş ,durulmuş ,damlalarının boyutuda ufalmıştı ,ancak ,sağanak halinde yinede devam ediyordu . Şehrin banyolerinden çıkıp gelmiş ve geçitden fırlatılmış, dışarı atılmış bir cisim gibi belirdi bir kadın.
Orta yaşlarda ,çiroz boylu ,sırtında ucuzluktan alınmış kırmızı mantosuyla ,kahvehanenin bir sokak ilerisinde oturan ,yeni evli şukufe gelindi o .
sırıl sıklamdı ,her adim atışında ıslanmış paçaları sağa sola yalpalayan sarhoş gibi bacağına dolanıyor ,incecik bileklerini ortaya çıkarıyordu ,bej rengi pantolonu gri renge dönmüştü yağmurdan , Saçından süzülen yağmur debisini aşmış nehir gibi süzülüyordu ve burun ucundan suyu kesik musluk gibi damlalar halinde dökülüyordu.
Acı yağmur damlalarının tadı ,gözlerini yakıyor arada gözyaşlarını saçının saçaklarını kulak arkasına sabıtledikten sonra ,baş ve işaret parmağıyla gözlerinde birikmiş ,hırs ve öfkeyle buğulanmış sisi silmeye çalışıyordu.
kraathanenin müdavimi emekli öğretmeni haydar amca ,kahvenin içinde caddeye taraf ,daha çok geçide gözünü dikmiş ,derin ,hülyalı düşüncelere dalmıştı’ki dalgınlığı içinde şukufenin tünelden çıkıp kahveye doğru geldiğini önce farkedemedi ,yağmur tozu içindeki karartıya gözü kaydı .şukufe hızlı adımlarla suyu sıçrata sıçrata ,hata bazen çukurluk yerlerden atlayarak ,kafası önünde hızlı hızlı soluyarak geliyordu .haydar amca ,aceleyle oturduğu emektar sandalyesinden ,çamekanlı kapının tokmağına elini uzatı ,bedeninin yarısı dışarda ,yağmurun tozu dumana katan şiddetinden olsa gerek gözlerini kısmış halde ,
Şukufe kızım..!!!
Kızım ,buraya gel buraya …diye bağırdı
Şukufe ,yüzüne dökülen ıslak yosun ağırlığına meyletmiş saçaklanmış saçlarını , gözlerini kapatan zülüflerini sol eliyle az bir aralayıp ,sesin geldiği yere baktı .karşısında tanıdık birini görmenin hoşnutluğuyla bacaklarına biraz daha yüklendi .haydar amca , kapıyı iyice açmış ıslak sokak kedisine dönmüş şukufeye açık tutmaya çalışıyordu.
Kahveci .. haydar amca ya ,kapat şu kapıyı ,gelince açarsın ,kapat allahini seversen dedi .öfkesini gizleme zahmetine bile girmeden ,bir çırpıda söylemişti bunu , kahveci çakal ismet
haydar amca duymamazlıktan gelmişti hadsizi..
Haydar emi …bir dakkika yahu bir dakkika ,kelimelerini öfkeye bulamamaya çalışan çabasındaki sözleriyle cevap verdi kahveci çakal lakaplı kahveci ismete…
Şukufe nihayet kahveye yetişmişti.
haydar amcaya ,acaba girmesem mı..dedi macup ve utangaç ifadeyle ,
Aaa..! Kızım olurmu ,az soluklan ,sonra gidersin Belki o arada yağmur biraz durulurda ,sende yoluna gidersin….dedi
Çam kenarı ,haydar aminin müdavimi olduğu masasına oturdu ,istemeye istemeye
İsmet oğlum ,kızıma sıcak bir çay getir .buyurgan bir sesle..
O arada şukufe gelin , yağmurun damlalarından benekli haliyle duran çantasını karıştırıyor ,elini yüzünü temizleyecek bir şeyler arıyordu. tedirginliğin verdiği heyecaniyla çantasını karıştırırken ,incecik beyaz pazar torbası naylon poşet sarkmıştı çantanın kenarından ,bunu farkedince aceleyle ,aradığı kuru bir mendil parçasına aramaktan vazgeçip hızla torbayı çantanın içine tıkıştırdı.yanakları birden kızıla çaldı, bu beklenmedik münasebetsiz duruma bozuldu ,elinde olsa bu münasebetsizliğinin karşılığı olarak kulaklarını bile çekebilirdi , o anki hırsıyla
Haydar amca ,camdan dışarı yüzünü döndü ,çantasını utanç ve tedirginlikle karıştıran kızcağıza bakmamak için bir süre öylece bekledi…
Aslında iyi oldu bu yağmur ..dedi usulca Masasında oturan utangaç ve tedirgin kadına bakmadan.
Şehir görevlilerinin yapamadığını ,bu şiddetli yağmur yapacak ..diye ekledi.
Şukufe , kızıla çalmış yanaklarını , sivri çenesi ,tombul yanaklarını ,beli belirsiz sağ yanağında gamzesi olduğunu hissetiren , yüz hatlarındaki izin kenarına konmuş benek benek yağmur damlalarını silmeye çalışıyordu .
Bir gözü kızcağızda ,öbür gözü haydar amcada gergin süratli çakal ismet’te masaya çayı bıraktı.
Eee ..!! Ne oldu şimdi buz gibi havayı ıçeri buyur ettin ,al şimdi çayı da içiniz ısınsın ,hoca efendi ..dedi sesindeki alaycı imâyla. Haydar emi’ ye ..
Sen işine bak dedi ,haydar emi , çatık kaşlarıyla tepelerınde dikilen ukala çakal çaycı ismet’e
İsmet ,sırıtarak masadan ayrıldı..ismetin bu munasebetsizliğnii hiç duymamış gibi yaptı şukufe….
Islak ve tedirgin karşısında oturan ,nilüfer çiçeği kadına baktı iki saniyeliğine haydar eminin gözleri doldu
Yüzünü öte yana ,yine dışarıya fokurdayan yağmur damlalarına çevirdi , daldı gözleri ,o mahoşlukla.,odaklandığı yağmurun o hoyrat halinden gözünü ayırmadan…
Geçer geçer dedi az önceki ,konuşmasının devamı gibi…dudaklarını dahada birbirine yapıştırarak…
Şukufe içerdeki sıcacık havanın tesiriyle olacak azıcık kendine gelmiş ,utangaç ve gergin haliyle uzandı önünde duran çay bardağına
Dayı kusura kalma ne dediğini duymadım…dedi
Gözlerini ,elinde tutuğu bardaktan ayırmadan .
Haa ..!! Dedi haydar emi ,şey diyordum
Mahalenin ve bu şehirin kirini çöpünü alır götürür şimdi ,etrafı temizler, miş gibi toprak kokusunu salar ortalığa şimdi bu deli rüzgar ve bu bereketli yağmur..dedi
Şukufe..daldı ,az düşündü ,yüzü bir tiksinti bulutu sardı .kafasını ağır ağır kaldırdı .gözleri haydar eminin çene hizasına kadar ,sonra durdurdu ,gözlerinin daha yükseğe çıkmasına izin vermedi..
Gözleri buğulandı ,çenesinde biriken ağlamaya meyil etmiş ,buruşan rtenini zor zapt eder oldu o an…
Gerçekten temizler dimi emi….dedi ,yutkuna yutkuna…
Haydar emi den cevabı beklemeden..
Elinde tutuğu çaydan daha bir yudum almadan bıraktı masaya, çantasını kaptığı gibi ,önünde duran sandalyeyi devirerek ,camekan kahvenin kapısını kapatmaya bile zaman bulamadan koşar adımlarla uzaklaştı ordan.
Haydar emi ayaklandı..
Kızııımmm…kızım ..kızım …diye bir kaç kes seslendi .sonra sustu , yükünü almış kayık gibi gömüldü sandalyesine…
O anın birikmiş tüm mahcupbiyetiyle yüzü kızardı ..
Aaahh ,kızım yaa…elini alnında tutarak ,derin bir nefes aldı doğruldu ,O ara çaycı ismete gözü kaydı .el yüz hareketleriyle ,tiksinti ,mide bulandırıcı argo tavrıyla ,…
Eeee .! ne oldu şimdi bey baabbaa….tüm utanmazlığıyla çaycı ismet…
Şukufe ise ,rüzgâra tutulmuş çalı gibi evinin sokağına daldı ve gözden kaybolmuştu bile
Şukufe ,babasının kumar borcu yüzünden ,evlenmeye mecbur edilmiş ,ipsiz lakaplı halilin evine ,ev hanımlığına doğru koşar adım gitti , şehirdeki işinden sonraki ikinci işine doğru ..
Demek şehrin bütün pisliğini temizleyecek bu yağmur öylemi …dedi
HADİ CANIM SENDE….TEMİZLİYECEKMİŞ.PEH ..!! Dedi ..yağmur damlalarına karışan gözyaşlarını silerek…
Saim Aslan ..soro..