Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

ÖZGÜRLÜK

ÖZGÜRLÜK
20 Ekim 2022 23:30
547
A+
A-

İki türlü insan daima var: hür olanlar ve köle olanlar. Hür olanlar başında taçla, köle olanlar ayağında prangayla doğar. Hürriyet sadece başında taçla doğanlar için var. Ve tüm savaşlar daima tek cephede baştaki taç içindir. Daha doğrusu savaşlar bir avuç bahtiyarın, milyonlarca bedbahtın köleliği içindir. Köleler de hürriyet için tepinirler ama daima efendilerinden öğrendiklerini tekrar ederler.

Zavallı Malcolm X hayatı kölelikle geçmiş. Köleliği mahkeme kararı ile almış. Köle kahramanın etrafında bütün bir ülkenin zenci köleleri yaşarmış. Ne demiş zavallı kahraman? Beyazların oynadığı oyunda biz de hür oynamak istemiştik ama bizi oyuna dahil etmemek için beyazlar bütün hilelere baş vururlardı. Biz de hileli oyunlarına inanırdık ve daima hürriyet denilen hakkın dışında kalırdık. Daha doğrusu Kızılderililer gibi olamadık. Kızılderili’nin hayatı arzu ettiği hürriyeti oldu. Kızılderililerin bütün günleri hür olmak için bir gün dahi olsa hürriyet içinde yaşamaktı. Onlar hürriyet için savaşırken, bizimki kölelikle doludur. Eğer Kızılderililer gibi okumuz bir beyaz için daima yayda olsaydı, ama olmadı. Niye olmadı? Küçülme ve yalvarmayı kendimize meslek edinmiştik. Peki Kızılderili öyle miydi? Hayır. Kızılderili’nin hayatı arzu ettiği hürriyetti. Kızılderililerin bütün çırpınış ve savaşları hür olmak içindi. Evet, belki Kızılderili kendi hürriyeti için kendini yok etti. Peki ya biz? Biz ise; hayatımızı feda ettiklerimizle birleştirirken, belki biraz yardım ve biraz da imtiyaz hakkı bulabileceğimizi sandık. Ama soykırıma endeksli zındık hürriyetimizi azaltırken, kendi hürriyetine yönelen ihtirasını artırıyordu. Biz de gönüllü köle olup kaderimizi ve hürriyetimizi kendi ellerimizle teslim ediyorduk. Teslimiyetten sonra bağımsızlık hatıralarımız küllendi ve ümitlerimiz sustu. Ne kadar akıllı olsak da aklımız iz bırakmadan esaret günlerini birbirine eklemektedir. Aklımız bu kadar dramatik sonu nasıl kabul ediyor? Açıkçası efendinin kapısında oyalanırken, hür düşüncemiz körelmektedir. Düşüncemiz körelirken, yolumuzu çizemiyoruz. Daima aynı gedikte sabahlıyoruz. Kapılarında özgürlüğü boşuna ararken, kendimiz olmayı bıraktık. Daha doğrusu biz bu dost sanılan efendiyi tanıdıktan sonra hem yetim kaldık hem de öksüz. Çünkü bizim efendi gülerken bile tehdit etmektedir. Her an tırmalamaya hazır yabani bir kaplan gibi. Kaplan kendi hürriyetini fethederken bizi kullanıyor ama buna rağmen beslediğimiz minnetin minnacık bir noktasını dahi göremiyoruz. Halbuki hakiki hüviyetimiz özgürlüğü olan bir terkibin eseri olabilirdi. Ama olmadı… Özgürlüğü kaybeden bizler onun kucağında daima büyümeyen bir çocuk olarak kaldık. Ve o da daima bize baba… Babamız kendi varlığını her gün iyileştirirken bizi de gönüllü kölelere benzetmek için gayret harcıyor. Baba denilen zındığın kucağında hür olacağımıza hep esaretin kötü oyuncaklarıyla aldanıyoruz. Bizleri başı sonu belli olmayan demokrasi naraları arasında bırakırken, biz de gönüllü köleliğimizi meslek edindik. Ve köle kalırken, hürriyeti meslek edinenlerin ayakları altında kendimizi çiğnetiyor olmaktan da kurtaramadık.

Ibrahim Ayğırcı

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.