Aslında ben hiç kırılgan değildim.. Nasıl kırdın dalım yaprağımı kırıp yok ettin ki .. Tuğba, dalları gibi yerlere eğildim kimse sormadı neden diye… *** Gönlümde tuğba yaprakları yerlere eğilir… Her esen rüzgar estiğinde duda gibi ilenirim yaratana… *** Kırılmadım kimseye… Güvendiğim insanlardan uzaklaştım.. En güzel aşk yaradana dualarımda her anımda...
Bir parça ömür , bir lokma hayat Ya ucunda doğum , ya ucu ölüm , hey hat. Kalmakla ,gitmek arası mıdır ? Bu hat. Kaçıncı tren , kaç vagon insan,kaçıncı hayat. Çırpın dört tarafı duvar , demir parmaklık Bir volta atmak mesabesinde aslında hayat Tespih mi çektiğin sabrın adı...
ZÜLFÜ LİVANELİ Kitap bitmeden önce ve bittikten sonra okuduğum kitap yorumlarında ağırlıkta bir “vasat ve beğenmeme” görüşü hakimdi. Tabii bu benim okuduğum ilk Livaneli kitabı olduğu için olsa gerek, herhangi beklentim veya kriterim yoktu. Ben kitabı beğenmedim diyemem ancak arka kapakta bahsi geçen göçmen meselesi ve kapitalist düzenin getirdiği rant...
Ne gökteyim ne yerdeyim Gönül denen tastayım ben Kalpten kalbe seferdeyim Bağrı yanık besteyim ben * Ben şiirim doğdum aşktan Çıktım gönül denen köşkten Hicran gibi kara taştan Duygu ören ustayım ben * Bazen naatla başlarım Ağıtla taşar yaşlarım Gâh överim gâh taşlarım His sızdıran testiyim ben * Tezene derdimle...
Bizim daha yeni yeni, solcu abilerin ve ablaların etrafına toplanıp, devrim düşleri dinlediğimiz zamanlardı. Abilerin yeşil parkaları, kırmızı atkıları, ellerinden düşürmedikleri kitapları, şiir gibi sözleri, ablaların ise, çelik gibi duruşları, tertemiz yüzleri, başlarımızı okşayışları, bizi yürekten sevişleri… Ama ben bu akşam sizlere ilk aşkım Keğani’yi anlatacağım. Gerçek adı Sema’ydı ama...