Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
17°C
İstanbul
17°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

HOP DİYE GELMEDİK

28 Temmuz 2024 12:20
20
A+
A-

HOP DİYE GELMEDİK

Necati Açıkgöz

Bizleri el bebek, gül bebek ninnileri eşliğinde; el üstünde tutularak büyütüldüğümüzü falan mı düşünüyorsunuz?
Hani yediği önünde, yemediği ardında olanlar vardır ya; ha işte öyle Nerede… keşke düşündüğünüz gibi olsa idi.
Bizlerin döneminde(1950 ila 1960)lı yıllarda yaşamış olan köy çocuklarının hemen, hemen tamamı ( istisnalar hariç tabi ) yedi, sekiz yaşlarına kadar – şayet salgın hastalıklardan kurtulmuş iseler-
kız çocukları da, erkek çocukları da tırıl denilen kurşuni çizgili bezden entari, fistan yada amerikan bezi dedikleri kaput bezinden uzun uzun don giyerlerdi. Ben bunu giymem, ben onu yemem, ben bunu istemem gibi bir durumun söz konusu dahi edilmesi mümkün değildi.
Zira herkesin ekonomik durumu üç aşağı, beş yukarı biri birilerinin aynısı idi.
(Kurtuluş savaşının acımasız izleri, kağnıların sesinde, kara sabanın burun demirinde, bire üçü, beşi zor veren buğday başaklarının cimriliğinde, çocukların yalın ayaklarında, babaların giysilerinde, üstlerinde, başlarında kendini hissettiriyordu.
Sıtma ile, verem ile, dizanteri ile hülasa hastalıklara karşı verilen savaşlar kısmen kazanılmış olsa da üretime ve cehalete karşı yürütülen savaş maalesef sekteye uğratılmıştır.
Daha da açıkcası savaş kaybedilmiştir. Günümüzde dahi yoksulluk adına çekilen zorlukların temelinde yatan bu iki önemli nedendir. Cumhuriyetin kuruluş felsefesine uygun olarak yürütülen aydınlanma 1946 yılı sonrası itibarı ile yakılan mumların bir, bir söndürülmeye mecbur bırakılması ile taviz tavizi doğurmuş ve nihayeti genç cumhuriyetin acınası hali bütün çıplaklığı ile şu an olduğu gibi gözler önüne serilmiştir.
Adaleti ile, eğitimi ile, ekonomisi ile
1. Eğitim savaşı
2. Üretim savaşı
Eğitim savaşında devlet, ağaların ve gerici güruhun güç birliğine boyun eğerken…
Üretim savaşında ise, sözde NATO özde ise Amerika emperyalizminin çıkarlarını koruma adına yürütülen sinsi bir planın -güler yüzlü ağına- kendi ayağımızla düşerek devlet tutsak edilmiştir.)
…Saçlarımızın kısa kesilmiş olmasından anlaşılırdı kız mı, oğlan mı olduğumuz.
Ahır köşelerine sıkıştırılmış, yatmadan yatmaya kullanılan sekilerdi bir çoğumuzun yatak odası. Neden ahır köşesi diye soracaksınız kuşkusuz?
Kışlar uzun ve sert geçerdi, bizim buralarda. Öyle kar yağardı ki tünel açarak evden ağıl’a gidildiği olurdu.
Hayvanları sulamaya götürmek için sabah erkenden kalkılır ve küreklerle yollar açılırdı en az bir adam omuzu genişliğinde.
Fitilli idare gaz lambası aydınlatırdı ahır sekilerinde karanlık gecelerimizi. Ölümcül iki koku birden vururdu körpe bedenlerimizi. Bu kokular idare lambasından çıkan karbon monoksit gazı ile hayvan dışkısının oluşturduğu metan gazı kokusu. Karoğra nedir bilir misiniz?
Rüya ki, ne rüya darda kalırsınız, bağırdığınızı sanırsınız ama sesiniz çıkmaz. İmdadınıza yetişen olmaz. İşin aslı gaz çarpması dır bu.
Uyanırsınız ama ayıkamassınız.
Hemen hemen her sabah dinlemişim dir, bu karoğra olayını.
Ebeveynlerimiz bilmiyorlar mı idiler, bunların zehirli gazlar olduklarını?
Belki biliyorlar, belki de bilmiyorlardı
Ama bildikleri kesin bir şey vardı!
Onun adı yokluk ve çaresizlikti.
Gazyağı, öyle ha dedin mi bulunmazdı eliyin altında. Satıcıları gelirdi köylere; eşeklerin sırtına sarılmış gazyağı tenekeleri ile; haftada mı olur, ayda mı olur…!
27 Temmuz 2024 DİDİM
Yazarın Diğer Yazıları
27 Ağustos 2022 08:52
8 Ağustos 2022 23:01
15 Temmuz 2023 21:19
27 Şubat 2023 18:21
27 Kasım 2022 01:04
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.