DOLAR
32,4753
EURO
34,9656
ALTIN
2.436,39
BIST
9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
16°C
Pazar Hafif Yağmurlu
16°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C

Bilim ve Gelecek Dergisi Yeni Sayısı Çıktı!

Bilim ve Gelecek Dergisi Yeni Sayısı Çıktı!

YENİ SAYI ÇIKTI!

BİLİM VE GELECEK DERGİSİ

YENİ SAYI ÇIKTI!

Dinlerin Geleceği Bağlamında

TEOLOJİZM VE TARİHSEL MATERYALİZM*

Mehmet Akkaya

Teori tartışmaları zorunlu olarak diyalektiği merkeze taşır. Varlık çelişkiyle var olur, ikiliğe ve karşıtlığa zorunlu olarak temas eder. Karşıtlık ya da ikicilik (düalizm) meselesi kendisini analitik felsefelerde (liberalizm) özne-nesne dünyası üzerinden var ederken tarihsel materyalizm bakımından fiziksel ve sosyal dünyadaki karşıtlıklar üzerinden var eder. Bu felsefe açısından, üretim başat hale gelir. Üretim insanın hayvandan ayrıldığı önemli bir momenttir. Bu moment aynı zamanda konumuz olan dinin de temel motivasyonunu teşkil etmektedir. Analitik felsefede (Platon, Aristoteles, Descartes, Spinoza vs.) varlık kendisini katmanlar halinde var eder ve din de bu süreçte varlık dünyasının yapısal bir özelliği olarak mevcut olur. Buna göre din veya dinsellik sonsuza dek sürecektir! Belirtmek gerekir ki, ana akım filozofların kurduğu felsefeler de, kendilerine sorulacak olursa, sonsuza dek sürme eğilimi gösterir.

Tarihsel materyalizm açısından dinsellik, bir ideolojik aparat halini aldığı andan itibaren egemen sınıfların lehine bir işlev görmeye başlar. Bu tarihsel süreç, dinselliğin ideolojik bir boyut kazandığı “sınıflı uygar toplum”un tarihinden ibarettir. “Sınıflı uygar toplum” yerini “sınıfsız uygar toplum”a bırakıncaya dek din ve dinsellik, bu gerçekliğe uygun olarak da işin bilimsel/teorik boyutunu teşkil eden teoloji varlığını sürdürür/sürdürecektir. Aşağıda K. Marx’tan yapacağım alıntıda da görüleceği gibi dinselliği klasik biçimiyle ele almak ve “kutsal dinler”den ibaret olarak görmek burjuva-liberal felsefelerin bir hilesi olarak görülmelidir. Çünkü sanayi toplumu ve abartılan “bilgi çağı”, “bilim toplumu” döneminde “kutsal dinler”in geriletildiği, bunların yerine çağımızda “kutsal olmayan dinler”in egemen olmaya başladığını biliyoruz.

Kutsal Dinler – Kutsal Olmayan Dinler

Metnin anlaşılması için tarihin geçmiş – şimdi – gelecek düzleminde görülmesi ve bu üç döneme üç dinin karşılık geldiğini bilmek gerekmektedir: Kutsal dinler – kutsal olmayan dinler ve tarihsel materyalizm. Dinlerle birlikte anılan tarihsel materyalizm, dinin sönümlenmiş olduğu dünyaya ait bir adlandırma olduğu için gerçek değil, burada mecazi bir manada kullanılmaktadır. Bununla birlikte anımsatmak gerekir ki eskinin ve günümüzün ana akım felsefeleri de gelecekte –kutsal olmayan- dinsel ihtiyaçları giderecek bir özellik ve içerik kazanacaktır. Bunlara metnin ileri bölümlerinde değineceğim. Kutsal ve kutsal olmayan konusuna birçok bağlamda atıf yapacağım için sözü öncelikle Marx’a bıraksam iyi olur:

“İnsanın özyabancılaşmasının (kendi kendine yabancılaşmasının) kutsal biçimlerini bir kez ortaya çıkardıktan sonra, kutsal-olmayan biçimleri içindeki özyabancılaşmayı da ortaya çıkarmak, ilkin tarihin hizmetinde olan felsefenin görevi oluyor.”

Üretimin bilimsel ve teknolojik bir nitelik kazanması ve merkezileşmesi “kutsal olmayan dinlerin” önünü açmıştır. Bir filozof, bilim insanı ya da düşünür dinlerin geleceğini incelemek istiyorsa üretim ilişkilerinin niteliğini, bilimsel ilerlemeler yanında ve buna bağlı olarak toplumsal sınıf mücadelesinin seyrini keşfetmeye çalışır. Bir başlangıç yargısı olarak şunu söyleyebiliriz: Nasıl ki feodal tarım üretiminin ve ilkel ticaret burjuvazisinin yerini kapitalizm aldıysa “kutsal dinlerin” yerini de “kutsal olmayan dinler”in alması doğaldır. Buna göre dinsellik çerçevesinde çağımıza baktığımızda “üç dünya görüşü”nden söz etmemiz gerekiyor.

Birisi pre-kapitalist ilişkilerden kaynağını alan “kutsal dinler”; bunları semavi dinler yanında ezilen din pozisyonundaki inançların tümü olarak düşünebiliriz. İkincisi, giderek etkisini artıran “kutsal olmayan dinler”dir. Deizm, ateizm ve yeni ateizm türünden pek zengin ve geniş bir çember oluşturmaktadır. Aydınlanmacılık, milliyetçilik, laiklik, sekülerizm, estetizm ve teknoloji gibi çeşitleri de mevcuttur. Ateizme ve yeni ateizme birçok bilimcinin, aydınlanmacının kumanda ettiğini biliyoruz.

Yeni ateizmin mimarlarını anmakla yetiniyorum. Mahşerin dört atlısı olarak da bilinen Anglo-Amerikan kültüründen olan Richard Dawkins, Christopher Hitchens, Sam Harris ve Daniel Dennett’tir. Din düşmanı olmakla da itham edilen yeni ateistlerin, sanayinin ve empirist epistemolojinin erken dönemde temelinin atıldığı İngiliz kültürü içinden çıkmaları manidardır. Bu örnekler de dinin ileride alacağı kültürel pozisyon ve form hakkında bize bir bilgi verebiliyor. Dolayısıyla sözü edilen modern dinsel kategorinin burjuva bilim dünyasını da kuşattığını söyleyebiliriz. Oysa Marx ve Engels açısından ateizm, din dışı değildir, dinin değişik bir biçimidir. Onların görüşünü anlamak için Engels’in 1884’te Edward Bernstein’a yazdığı mektupta söylediklerine bakmak gerekiyor:

“Materyalizmin de idealizm gibi, her ikisinin de tek yanlı oldukları ve bunların daha üst bir birlikte bir araya getirilmeleri gerektiği konusu çok eskidir ve bu seni üzmemeli ve ateizmin, sadece bir olumsuzlamayı ifade ettiğini 40 yıl önce filozoflara karşı söyledik, yalnız şunu ekle: ateizm, sadece dinin yadsınması olarak ve sürekli dine dayanır, ki din olmadan kendisi hiçbir şeydir- bu yüzden ateizmin kendisi de hâlâ bir dindir.”

Üçüncüsü ise tarihsel materyalizdir! Marx ve Engels elbette ki kendilerini ateist, laik veya aydınlanmacı olarak değil, hatta materyalist olarak da değil “tarihsel materyalist” olarak betimlerlerdi. Onlar için bir ateist aranıyorsa Feuerbach’ın adı anılmalıdır. Kendilerini sol kültür içinde gören elbette ki Marksist, komünist ideoloji içinde var olanlar “tarihsel materyalist” çizgidedir. Bu çizginin en nihayetinde temelinde klan ve kandaş toplumlardaki eşitlikçi üretim ilişkileri bulunmaktadır.

Kapitalizm ve emperyalizm çağında ise Sovyetik rejimlerle gelen kültür dünyasında tarihsel materyalizm gelişme ve yayılma imkanı bulmuştur. Sovyetik devrimlere dikkat çekilmesi son derece önemlidir. Çünkü gerek “kutsal dinler”i gerekse “kutsal olmayan dinler”i gerileten faktör ve motor güç esasen sanıldığı gibi bilim ve teknolojinin gelişmesi olmamış, felsefi ideolojik sınıf mücadelesinin kendisi olmuştur. Ne var ki Sovyetik rejimlerde Marksizmin din mücadelesinde yeterince başarı gösterdiği de iddia edilemez.

Din ve Bilim Kardeştir!

Gerek Aydınlanmanın (felsefe-sanat), gerek pozitivizmin (bilimcilik) gerekse de ateizm ve yeni ateizmin zannettiği gibi düşün, bilim ve tekniğin gelişmesi dinselliği geriletmez, aksine yeni dinlerin oluşmasının koşullarını hazırlar. Örneğin bilim gibi tekniğin kendisi de bir din halini alabilir. Öte yandan bilim ve düşünsel etkinlikler tarihsel materyalizme, eş deyişle felsefi-ideolojik sınıf mücadelesine eşlik ettiği oranda “anti din” işlevine kavuşabilir. Aksi halde yeni dinler insanlığı beklemektedir.

Geçerken söyleyeyim ki eğer düşünsel, bilimsel ve teknik gelişmeler dini ortadan kaldıracak olsaydı, Galilei’den beri yaşanan bilimsel devrimlerle, 18. yüzyıla damgasını vuran Aydınlatma (İngiltere, Fransa, Almanya) sayesinde dinselliğin geriletilmiş olması gerekirdi. Aydınlanma gibi ana akım bilim de dini geriletmez. Birazcık zihinleri provoke ederek söylemek isterim ki ana akım bilim ve felsefe ile din kardeştir!

* Bilim Ve Gelecek dergisinin Eylül 2022 tarihli sayısında yayınlanan metnin giriş bölümüdür.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.