Modern çağın meşguliyetleri de hayli zor (!) Yok fenomenleri takip et. Ne yemiş, ne giymiş, ne sürmüş incele, aklında tut ve benzerini uygula. Mümkünse, değilse de imkânları zorla. Yok sosyal medya gruplarına üye ol. Ne paylaşmış, nereden hikâye atmış incele, aklında tut ve benzerini uygula. Mümkünse, değilse de imkânları zorla. Yok organizasyonları hiç kaçırma. Mesela hafta sonu birlikteliklerinin meşhur teması olan “Brunch” buluşmalarının kadrolu katılımcısı ol. Mümkünse, değilse de imkânları zorla.
Kuş sütünün bile eksik olmadığı, tıka basa tabaklarla ne yediğinin dahi zerre hatırlanmadığı zengin menü çeşitliliğinin olduğu, o kahvaltılar. Ah! Ah! Çeşit çeşit tatlılar, pastalar, en az on farklı lezzette peynirler, zeytinler. Kaymak, tereyağı, reçel, bal, kuruyemiş yani yokun hiç olmadığı brunch menüleri.
Çocuklar pek tercih edilmez, ama ola ki zorunlu kalınıp getirildilerse, ebeveynlerden ayrı masalarda oturtulmalı illa ki. Sanırsınız evdeki kaostan uzaklaşmadır o kutlu buluşmalar. Şen kahkahalar, dört duvar arası mahkumiyetten kaçışın mührü gibidir. Masalardaki diğer sanatsal görüntüler de unutulmamalı. Fotoğraf karesi almaya hak kazanacak kadar cazip olmalı ortam. Kuşmuş, çiçekmiş ya da ağaçlarmış kimin umurunda. Bahçe poza uygun olsun yeter. Çatal ve bıçak takımları paslanmaz çelikten, porselen takımları ambiyans seçkini mağazadan ya, gerisini boş ver. Gözler tamamen tabaklara odaklanmış durumda zaten. Bitebilir endişesiyle tatlı kuyruğuna gidenler ve asgari beş çeşit ile üst üste doldurulmuş tabaklarla dönenler.
Muhabbet mi? O da ne! Henüz başlanmamış. Toplasan en fazla bir iki kelam edilmiş. “Hele tabaklar bitsin de öyle” diye düşünülmekte elbette.
Geçiştirir gibi yapılan birkaç paragraflık cümlelerden sonra toparlanıp sırasıyla kalkılıyor masalardan. Eh normal, bir sonraki buluşmanın sözü alındı ya, gerisini boş ver. Herkesin zaman sorunu olduğu apaçık ortada. Kimisi çocuğunu kurstan kursa yetiştirecek. Ya da sırada Avm gezmeleri var, alışveriş çılgınlığına da enerji ayırmak lazım. Değil mi ama? Yani anlaşılan yapılacak işler listesi hayli kabarık ebeveynlerin. Akşama menüde ne mi var? Biraz dizi, biraz sosyal medya gezintisi. Aile içi sohbet mi? O da ne? Hiç konuşulmayacak. Herkes fazla meşgul fiber hatlarla. Öyle ki, ev içi yazışma aracı haline gelmiş mesaj uygulamaları. Kolay değil, onca grup içi mesajlardan aile bireylerininkilere ulaşmak. Yani zor bu devirde yaşamak, hem de pek zor. Daha bir sonraki hafta sonunun organizasyonu yapılacak. Yaz, yaz, yaz. Dile kolay üç yüz mesaj çıkar toplasan bu organizasyondan. En az! İçinden kaçı hakikatli soruyor, dinliyor ve anlıyor diye aklına getirme. O da ne? İcat çıkarma!
Kopyala gitsin hoşuna giden iletileri ya da sunuları, hatta cümleleri, iletmek için başka gruplara ya da kişilere. Velhasıl enine boyuna sosyalleşmek için dönüşmelisin, bir ayna tipe. O da ne, deme! Başkalarının davranışlarını kopya edenlerdir onlar. Özgünlükten uzak, beğendikleri davranışları seçer, alır ve kopyalayıp yapıştırırlar. Bu insanların hayatta çaldıkları şarkılar da kopyadır. Onları işittiğinizde size hep bir başka şairi anımsatır gibidirler. Ya da bir başka bilindik ressamı. Az uğraşla kendini dahi görürsün karşında. Tıpkı ben, diyesin gelir. Ne de olsa aynı ayna!
Şimdi soruyorum; yalnız kalma pahasına özgün olmak mı, yoksa “Ayna, ayna söyle bana.” diyerek alkışlayan geniş bir sosyal çevre ile devam etmek mi? İlahi kalem, hiç böyle saçma bir soru yazılır mı? Cezalısın, haftaya kadar tek ayak üstünde kalacaksın!
Nezihat Keret