Mecburiyetleri vardır insanın Aşk gibi, aşkını söylemek gibi Belki reddedilmek belki pişmanlık Elleri koynunda ağlamak gibi Kara bir çukurda yaşarcasına Sevgiyle ölüme koşarcasına Gayya kuyusuna düşercesine Yüreğini ķözde dağlamak gibi Boşa koysam dolmaz, almaz dolusu Gönlüm imkansızın olmuş delisi Çarşamba, perşembe derken salısı Cumayı pazara bağlamak gibi. Yasak, uzak, tuzak...
Aslında ben hiç kırılgan değildim.. Nasıl kırdın dalım yaprağımı kırıp yok ettin ki .. Tuğba, dalları gibi yerlere eğildim kimse sormadı neden diye… *** Gönlümde tuğba yaprakları yerlere eğilir… Her esen rüzgar estiğinde duda gibi ilenirim yaratana… *** Kırılmadım kimseye… Güvendiğim insanlardan uzaklaştım.. En güzel aşk yaradana dualarımda her anımda...
İlk perde açılır… Her yer zifiri karanlıktır ve karanlığın içinden biri “Kim var orada?” diye seslenir… Bu; ilk başta basit bir soru gibi gelse de, William Shakespeare’in “Hamlet” oyununun tamamında ve hatta rönesans dönemi batı edebiyatı içerisinde büyük ve önemli bir sorudur. Rönesans; yani “Yeniden Doğuş” Avrupa’da Orta Çağ’dan sonra...
Ali Rıza Navruz Bir sanatçı için en can sıkıcı durum nedir bilir misiniz? Her halde öldükten sonra “badem gözlü” olmaları. Ölmeden önce kör idiler demek istemiyorum yanlış anlaşılmasın konu. Yani bir sanatçının hayatta iken değer görmemesi, ürettiklerinin ise yeterince kâale alınmamasıdır. Böyle sanatçılar hayatta iken ne ekonomik açıdan rahat olurlar,...
Onu ilk gördüğümde anlamıştım sanki. Gözleri yorgundu. Kendi ise çaresizlik içinde boğuluyor gibiydi. Kalbimin sesini duyuyordum. Beni ona doğru götürüyordu. Peki ya aklım o ne diyordu? Psikolog bir kadın Didem. Burak ise acı çeken bir adam. Kalbi ile aklı arasında kalmış bir kadın kalbinin sesini mi dinleyecekti? Kendini ve onu...