Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
9°C
İstanbul
9°C
Az Bulutlu
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Çok Bulutlu
11°C
Salı Az Bulutlu
12°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
13°C

SOSYALİZM VE DİN

3 Şubat 2023 18:38
418
A+
A-

SOSYALİZM VE DİN

Sosyalizm… Sosyalizmin yaprak biriktirdiği yıllar… Sosyalizmle işçiler altın çağı hayal edip duruyorlardı. İşçi sınıfını devrimlerle yaratmak istiyorlardı. Yıllarca gerçekleştireceğiz derken, pinpon topu gibi zıplayıp durdular… Her zıplama sosyalizmi istikbale taşan bir ümit idi. Aslında Sosyalizmi belli bir coğrafyanın anlatılan masalı olmaktan kurtarmak istiyorlardı.
Gençler inanmıştı. Gençler inandıkları için savaştılar. Ne oldu? Geçmişe gömdüler rüyalarını. Ve her geçen gün rüyanın daha az yaprağı kalmakta… Sebep? Çünkü kilise kapitalizmden yana tavır koydu. İnsanlar kilisenin anlattığı masallara aşıktı. Halbuki kilisenin masalları patron babaların hikayeleriydi. Anlatılan hikayelere inananlar masaldaki uşaklığın budalalığını tescil ediyordu. İslamiyet ikisinin dışında kaldı ama o da anlatılan menkıbelerde gizli kalıyor. Hakikat gizlenebilir miydi? Ama ne yazık ki Müslümanlar da inandıkları menkıbelere karşı şüphe içinde değildi. Gerçekleri yakalamak için şüpheden şüpheye atlayamıyorlar… Aczi mutlak hikaye denilen menkıbelerin tesellileriyle hayatlarını geçiştiriyorlar. Ve hayatlarında patron babaların kağıda döktüklerini tekrarlayıp dururlar… Zaten patronlar asırlardan beridir çizdikleri yol ile dinlere hakim… Şeyh Bedrettin hem patronlara hem de hocaların bu peşin hükümlerine baş kaldırmıştı. Ama sonuç? Patronlar Şeyh Bedrettin’i mezhepsiz bir sapık ilan ettiler. Kimine göre Şeyh Bedrettin veliler velisi, kimine göre şeytandı. İnsanlar hangisine inanacaklarını şaşırdı. Şaşırdıkları için düşünmekten korktular. Neden ve kimden korkuyorlardı? İçinde yaşadığımız toplumun heveskar ahmaklarından korkuyorlardı. Peki korkumuzla bir sürünün içinde yaşadığımızın farkında mıyız? Aralarında yaşadıklarımız düşünmezler. Düşünseler bile kalpleriyle düşünürler ama kalbin düşünecek hali mi var? Peki ya biz? Biz neyimizle düşünmeye kalktık? Aklımızla. Aklımızla düşündüklerimizi söylemek istedikçe gırtlağımıza sarıldılar. Sesimizi yükselttikçe içinde yaşadığımız sürünün saldırısına uğradık.
Aslında felsefenin temel hakları vardır. Temel hakları akıldan yana olanlardır. Bir de kalpten yana olanlar var denmiş. İnsanı kalbe mahkum etmeden önce akıl ile inceleme yapması gerekirken, bugünkü insanların problemlerine ne yazık ki akıl yerine hep kalbi ışık tutar olmuş. Kalp sahipleri akıldan mahrum kalbin kabulleneceği sahte sofiler olmuş. Hepsinin önde göbeği şişmiş, akıl ise yerinde susmuş. Akıl dünyasının bütün girdaplarını kalp ile çözeceklerine inandırılmış. Kalp atışlarını sayanlar akıl ile düşünenleri ürkütmüş. Aklıyla ben de varım diye kendini düşünen gençlik terörist diye suçlanmış. Milletler arası haklar kalkmış, küreselleşme tek hak olmuş. Bu haklar tek bir millete hak sayılmış. Diğer milletler bu haktan mahrum bırakılmış. Bırakılanlar sadece menkıbe ve hikayelerin papağanı olmuş. Bugün Müslüman devletlerin gelişmediğini Batıyı tanıdıktan sonra daha iyi anlıyoruz. Bilim tarihini asırlar boyu Müslümanlara kapatıp damgalayan Batı; siyasi, iktisadi ve içtimai başarısızlıkların kapısını “Tanrının iradesidir” diye bu milletlere dayatmayı başarırken, görülüyor ki Avrupa ve yavrusu Amerika iki satırlık bir fermanla idamına hükmettiği Müslüman ülkelerini cehaletinde boğmuştur. Bu milletlere tefekkürün kapılarını kapayanlar bağnazlık tohumlarını da iyi serptiği görülmektedir. Ancak Batı kurnazlığını ve Tanrının iradesini kabullenmeyen Uzak doğu ülkeleri kuşkulanmış ki, değiştirmediği alfabesiyle Batının aldatma formülünü kendinden az da olsa uzak tutabilmiştir. Uzak doğu ülkeleri Batıyı kendinden uzak tutarken, kendi gelişimini keşfetmiştir.
Unutmayalım ki biz gelişimimizle zirvede yaşarken, Avrupa can çekişiyordu. Ama can çekişmenin yer değiştirmesiyle Batı kendini erken bulurken, ıstırabının nedenlerini iyi tahlil etti. Daha sonra sosyalizm ile tanışınca, Batı kalp ile doğan inançlarına çizgi çizdi. Kendini kurtarırken diğer milletleri çökertme yollarını da iyi öğrendi. Nasıl ki, koskoca Hindistan bütün uygarlığını ve medeniyetini İngilizlerin kucağına düşünce kaybettiyse, bugün medeniyetini kaybeden Müslümanlar da Amerikasız hiçbir iş yapamamakta…
Evet, bizim tefekkür, bütün eksikliklerine rağmen insan haysiyetinin ve insan şerefinin dağ gibi temsilcisiydi. Ne var ki tefekkürsüz artık hepimiz düşüncesiz bir başkasıyız. Tabi ki hiçbir iş yapmayan düşüncesizler başkasının kucağında kalırken, gidişat hep iniş basamaklarında… Orta doğu ülkeleriyle birlikte ne yazık ki, yok olma sirenlerini duyan bizler de aynı kaderi paylaşmak zorundayız… Çünkü süper güç, Müslümanlara tepeden bakmakla kalmamış artık onları yok etmeyi kendine meslek edinmiş. Bu yok etmenin düşünce cangılında yolunu aydınlatacak bir rehber aranmış; bu rehber de ne yazık ki bizim ülke olmuş…

İbrahim Ayğırcı

Yazarın Diğer Yazıları
15 Ekim 2022 18:56
31 Mart 2023 22:36
29 Eylül 2022 22:44
2 Eylül 2024 11:39
22 Kasım 2022 00:30
22 Kasım 2022 00:38
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.