FELZEFE YAZILARI YEDİNCİ BÖLÜM
Zeki Coşkunsu
GÖRELİ ÖZ-GÜR AKLINIZLA
OTANTİKÇE & ÖZ-GÜRCE Mİ
DÜŞÜNÜYORSUNUZ
YOKSA
İNANIYOR MUSUNUZ!?
Sözün özü, “insanın önünde envâ-i çeşit tuzaklar, hileler ve barikatlar bulunabilir!” Hedefe ulaşmak için bu tür “tuzaklardan, hilelerden ve barikatlardan kurtulmanın yolu; ‘doğru düşünme’yi ve ‘doğru soru(yu) sorma’yı esas edinmektir.” Bunu da ancak ve ancak, “matematik-lojik(mantık) yapısı” ilkesine sadık kalınarak yapılabileceğini, bilmem hatırlatmama gerek var mı? İşte, gerek günlük lisan ve iletişimimizde ve gerekse, “DOĞA’nın[:DOĞA KUR’AN’I(KUANTAL+FİZİKSEL+BİOLOJİK EVREN)](***) lisanı”nı çözmede, bize yardımcı olacak ilke, “matematik-lojik yapısı” ilkesidir. “Yolumuz, ‘semiyotik (gösterge-bilimsel) lisan’ını ve ‘matematik-lojik yapısı’nı; ‘bilmek + haberdar olmak + öğrenmek + anlamak(idrak etmek/kavramak)’tan -ki bu da, ‘otantik ilim’ tahsil etmekten- geçiyor: bunun başka bir yolu, yordamı yok”…!
(***)[DOĞA KUR’AN’I(KUANTAL+FİZİKSEL+BİOLOJİK EVREN): “DOĞA KUR’AN’I”nda geçen “KUR’AN”, o bilindik “MUSHAF” değil, “İLETİLEN-OKUNAN-ÖĞRENİLEN-İZLENİLEN” anlamındadır; yanlış anlaşılmasın! Eğer bu realiteyi bir “Hristiyan Dünya”da “tasviren” dillendirmek isteseydim “DOĞA İNCİLİ”, bir “Yahudi Dünya”da ise “DOĞA TEVRATI” diyebilirdim; sorun değil…!]
“Antr parantez(entre parenthèses: parantez içinde)” tam da yeri gelmişken anlamlı bir anekdotu aktarmadan geçmeyeyim.
Bir felsefeci, Aziz Büyük Antonius’a (MS.-356) sorar:
“Baba, kitapların tesellisinden mahrumken nasıl bu kadar mutlu olabiliyorsun?”
Antonius şöyle yanıt verir:
“Ey filozof, ‘KİTABIM, YARATILMIŞ ŞEYLERİN DOĞASIDIR’ ve ne zaman Tanrı’nın sözlerini okumak istesem, kitap önümdedir.”
“Kitabım, yaratılmış şeylerin doğasıdır ve ne zaman Tanrı’nın sözlerini okumak istesem, kitap önümdedir” diyor ya Aziz Büyük Antonius; işte, o önümüzdeki (içinde yaşadığımız) kitabın adı, “DOĞA[-DOĞA KUR’AN’I: KUANTAL+FİZİKSEL+ BİYOLOJİK EVREN]”(**)dır.
(**)[DOĞA[-DOĞA KUR’AN’I: KUANTAL+FİZİKSEL+ BİYOLOJİK EVREN]: “DOĞA KUR’AN’I”nda geçen “KUR’AN”, o bilindik “MUSHAF” değil, “İLETİLEN-OKUNAN-ÖĞRENİLEN-İZLENİLEN” anlamındadır; yanlış anlaşılmasın! Eğer bu realiteyi bir “Hristiyan Dünya”da “tasviren” dillendirmek isteseydim “DOĞA İNCİLİ”, bir “Yahudi Dünya”da ise “DOĞA TEVRATI” diyebilirdim; sorun değil…!]
Ancak, “aynı enformasyon output(çıktı-ürün) olarak, her bireyde aynı sonucu vermez; zira her bireyin, algılamaları ve kavramsal modelle(mele)ri farklı farklıdır!” Yukarıda değindiğimiz gibi, tüm bu öğelerin sonucu, “ilmî rasyonalite” ve “ilmî realizm” çerçevesinde ancak, “otantik düşünme”ye gidilebilir. Değişik vesilelerle, sıkça dile getirdiğimiz gibi, “asıl olan, düşünmek değil, doğru düşünmektir!” Yine aynı şekilde, “asıl olan, soru sormak değil, doğru soru(yu) sormaktır!” İşte soru hazırlanırken de, “mesajın taşıdığı enternal (dâhilî) kodun, deşifre(-decode) edilmesi” kuşkusuz, “ilmî bir sine qua non” yani, “olmazsa olmaz ilmî bir gereklilik-zorunluluk”tur. Aksi takdirde kod çözülmemişse, doğru sorular hazırlanmış olamaz! Bunların dışında kalanlar ise, birer “fantezi” ve “pseudo ilim”dir! “Bu türden bir etkinlik içinde olanlar, işin salt edebiyatını(!) yapanlardır!” Bu tipler, otantik ilim insanlarını kandıramazlar!
Son tahlilde, [değil mi ki (z.c.)] “bağımsız düşünmek bir şeye ‘RASYONALİTE’ ile bakabilmek, ‘ÖZ-GÜR DÜŞÜNMEK’tir; [öyleyse (z.c.)] eğer önyargılarımın, fikirlerimin, inançlarımın köklerine sahip değilsem, her ikna olduğum şeyin arkasına rasyonalitemi koyamıyorsam ‘DÜŞÜNMÜYOR’, [tam tersine (z.c.)] ‘İNANIYORUM’dur! Yani başkalarının aklıyla düşünüyor[(ve/veya) ya HİPNOZ altına giriyorum ya da, aklımı başkalarına İPOTEK ediyorum (z.c.)], onların fikirlerinin, vizyonlarının kurbanı, bağımlısı oluyorumdur!”(27) der, “otantik sanat & felsefe” ile yakından-içtenlikli ilgili ve “fizikte doktora” titrli, sevgili güzel insan, can yoldaş Gülay Bahadıroğlu (1961-…); doğru söyler, yerden göğe haklıdır da…!
Ben de demiştim zaten: “GÖRELİ ÖZ-GÜR AKLINIZLA OTANTİKÇE & ÖZ-GÜRCE Mİ DÜŞÜNÜYORSUNUZ, YOKSA İNANIYOR MUSUNUZ!? ‘Otantik-matür ilim’de ‘semper idem & ‘semper fidelis’ fundamental iki kompozan: ‘ilmî rasyonalite’ ve ‘ilmî realizm’ bir ‘sine qua non’dur”; ve’s-Selâm…!
(DEVAM EDECEK)
[Zeki Coşkunsu](https://www.facebook.com/zeki.coskunsu?__cft__[0]=AZXhOmOgPQnYeh9aSuACyvaa5G2BenxdwsHWmDpYwM6npqaQEVGNBCLod5zavDj-b8t3XGrTVQpybV2xUxssi1mjX2nby2wMJ9PADR9f8tGsLw_WIpqsKVCgtsrWbbTmOucdvTyMtlBJBEEC54sqktij&__tn__=-]K-R)
Zeki Coşkunsu