Altı yıl, okulda yatılı kaldık. Ufacık tefecik çocuktu.Nizam Beraber ağladık beraber güldük. Afacan,afakan cocuktu Nizam. X Zamanla uslandı,ağır baş oldu. dersine çalışıp gözüme girdi Seviyor bayrağı,seviyor yurdu. Segiyle saygıyla anılır Nizam. X Vodafon arena bulandı kana Hainler kıydılar olarca cana. Nice ocak söndü bir anda. Vatana kurban vemişti Nizam X...
Dünyayı verdiler istemedim Sevdiğim yanımda yok dedim Sensiz dünyayı neyleyim Sensin benim tek gülüm *** Gülü koklayamam dikeni batar Gözlerim hep seni arar Sensiz dünya neye yarar Kollarım ancak seni sarar *** Sen yanımda yoksun Gelir bana kokun Gel hasretlik yok olsun Sol yanım artık sussun *** Ben garip...
Hani farelerin kedi ile saklambaç oynadığı Uzun maratonu koştukları Kazananın ya canını kurtardığı Diğer kazananın karnını doyurduğu O önemli maratonu kim kazanacağı Biz görmezdik eğer fare kaçtıysa Canını kurtarır Eğer kedi kazanırsa Güzel bir ziyaret çeker Kiremitlerin rüzgar ile vals yaptığı Güneşte güneş yağı olmadığı için Çayır çayır yandığı Kanter...
Geleceğe umutsuz bakışlarla geçmişe baktırıp güzelmiş deyip/ dedirterek ağlatacağım kendimi ve sizi… Sevinçle kapalı gözlerinizi açacağım turfanda insanlık mevsimine… Eskiden Utananların evi barkı parası pulu var şimdilerde ! Ya insanlık… Kaç kişide kaldı ? Ya da kaş kişi arsızlıkla heybesini doldurdu… Bir laç sözüm olacak ! Unutun tüm duygularınızı, çıkın...
Eylül ayı yazı bitirir Kış geliyor diye haber verir Ben Eylül’ü o yüzden sevmiyorum Hem hüzün mevsimi Kışın habercisi Yeşil yaprakların Sararıp solması Bana hüzün veriyor Eski insanlar İnce hastalık derlermiş O hastalar Eylülde Rahmetli olurmuşlar O yüzden kimse sevmezmiş Eylül ayını Ve döküm ayı derlermiş İnce hastalar gittiği için ...
Dinle oğlum çırak söylediğimi anlamamışın Söylediklerimi kulak ardı etmişsin Sen hiç bir şey öğrenmemişsin Kuru ağaç gibi kalmışsın *** Dinlemedin demek ki ihtiyar ustanı Kapatmışsın söylediklerime kulaklarını Anlatamamışım sana hayatı Seç dedim sahte olan dostluklarını *** Demek ki beni hiç dinlememişsin çırak Desem ki sana ahmak Değilsin ki sen ahmak ...
Sorma, sual etme, yorma sen seni Batını, zahiri gördüm de geldim. Sırrı hakikatin sonsuz bendini Kendi ellerimle ördüm de geldim. *** Hamdım, yandım, piştim, kapıda kaldım Bazen bir uykuda ummana daldım Elham’dan, İhlas’tan dersimi aldım Kırkların cemine girdim de geldim. *** Pirin huzuruna postumu serdim Bacı, kardeş ile ikrarı verdim...
Derdine meftun bir yüreğim var,, Aşkına bizar olmuş kocaman bir sevda.. Gittiğin yerlerde bir yâd’ına eremedik,, Sevsende sevmesende ne anlamı var..? Derdi sükûta son söz/ vurgun ise Feryadı figana çaremi var..? Beklemek umut mu sanıyorsun Mevsim döndü hazana,, Seviyorum demenin ne faydası var..? Mahkûmiyetimi aşkına ödülmü sandın,, Prangalar çoktan pas...
Beni asmadan önce mavi gökyüzünü anlatın O maviliklerde uçan kuşları anlatın, süt beyazı bulutları ve rengârenk uçurtmaları… Maviliklerde uçmayı öğretin bana ardından yağmur gibi onurlu ölmeyi… *** Nasılsa şiirlerimi asamazsınız, kalemimi, defterimi, kimliğimi, çocukluğumu… Dilerim hırpalamazsınız benden geriye kalanları *** Adı belli bir şehirde doğmuşum, şimdi adı saklı bir şehirde...
Beraber içtik bir çay ve kahve Altın boynuz Haliç ile birlikte Piyerlotinin kendi cafesinde Piyerlotide iştirak etti bize Ağaçlar şarkı söyledi yürekten bize Kuşlar çay ve kahve ikram etti Yeni bir romana başladı piyarloti Romanın ismi ayrılık ve hasretti Dertleştik üçümüz hep birlikte Ağaçların o güzel gölgesinde Bakarak galata köprüsüne...