…
Pulur Köy Enstitüsü, Yavuz Selim İlk Öğretmen Okulu olmuştu. Bu okullar Esin kızım, yaylada doğan güneş gibiydiler. Öyle bir ruhla öğrenci yetiştiriyorlardı ki her birimiz Anadolu’nun bir köyüne gidip oralarda ışık ve umut olmak gayesindeydik. Bizler pamuklar içinde fasulye filizlendirmedik. Toprakta yeşerip ürün veren fidanlar yetiştirdik. Köy Enstitüleri kadar iyi değildik ama iş içinde eğitim politikasıyla yetiştirildik. Ne yazık ki bu okullar türlü iftiralarla halkımızın aydınlanmasını istemeyen karanlık zihniyetlerin, kirli oyunlarına kurban gittiler.
Hem iş hayatında hem özel hayatında sorunlar yaşayan Esin’in yeni bir eve taşınması ile başlıyor hikayemiz. Evdeki ilk gününde eşya yerleştirme telaşındayken çalınan kapıda bembeyaz saçları, ışıl ışıl gözleri ve elinde kurabiye dolu bir tabakla karşı komşusu İpek hanımla kesişir yolu Esin’in. Daha ilk anda kanı kaynar bu zarif, hayat dolu, esprili kadına.
Uzun, hoş bir sohbetin ardından her fırsatta bir araya gelmeye başlar kahramanlarımız. Bir yandan kalabalıklar arasındaki yalnızlığını İpek hanımın şefkatli kollarında unuturken bir yandan da onun sarsıcı, etkileyici hayat hikayesini öğrenir Esin. Ve bu müthiş hikayeyi romanlaştırmaya karar verirler birlikte.
Yatılı öğretmen okulundaki yaşadıkları, gördüğü anda kalbini yerinden oynatan Yaman’a duyduğu büyük aşk, her şeyi herkesi karşılarına alarak yaptıkları evlilik, bir ömür süren dostluklar, ihanetler, İpek isminden nasıl Kokulya adını aldığı, dönemin siyasi olayları ve daha neler neler.
İpek hanımın anlatımıyla geçmişe yapılan zorlu, hüzünlü, sır dolu ve oldukça romantik bir yolculuk. Kesinlikle tanışmalısınız Kokulya’nın bu özel hikayesi ile. O büyük aşkı saygı ve heyecanla, Köy Enstitüleri ve Öğretmen Okullarına vurulan darbeleri acı ve nefretle, kısacası duygudan duyguya koşarak, çok çok severek okudum. Anlatım o kadar duru ve akıcı ki alıp götürüyor her satır sizi. Heyecanla çevirdim sayfaları. Sevgili Sevtap Eken öncülüğünde #Gezenkitap etkinliği kapsamında okuduk, eşlik eden arkadaşlara teşekkür ediyorum. Senaryo ve tiyatro oyunları yazan, hatta bu konularda derslerde veren sayın Elif hanımın da ilk romanı. Kaleminize sağlık. Bizleri daha nice güzelliklerle buluşturmanız dileğiyle. Okurunuz bol, kaleminiz daim olsun.
Dikkatli bakınca hepsinin ne kadar mutsuz olduğunu görebiliyordum. Çağımızın hastalığı mıydı bu? Mutsuz olmak ya da hayatı ciddiye almıyorum ama yine de suratsızım diyerek gülümsemeyi unutmak…
Bundan böyle en ufak bir darbede ağlayan, kendine acıyan, başkasının da acımasını bekleyen ve bunun getirdiği ilgiden içten içe haz duyan bir kadın olmak istemiyorum.
O an farketmedim ama insanın kendisiyle susacak birisini bulması ne kadar önemli, özellikle konuşmanın acı verdiği böyle zamanlarda…
Zihnime hatırlatmazsam kalbim de hatırlamaz, diye düşündüm, kalbimin de bir hafızası olduğunu unutarak.
Hele o zamanlar bir kadının tek başına var olması daha da zordu. Bu nedenle biz kadınların kazanılmış haklarımızı kaybetmememiz her şeyden daha değerli.
Alışveriş merkezlerini pek sevmem ama günümüz dünyasının kaçınılmaz mekanları. Değişen dünyayla beraber değişen yaşam biçimlerini de hayatımıza almamız, en azından kabul etmemiz gerekiyor. Sistem sanki bizi buna zorluyor. Ben yine de şöyle sahil kenarında, tahta sandalyeleriyle ufak bir çay bahçesini hiçbir alışveriş merkezinin süslü mekanlarına değişmem o ayrı.
LÜTFEN KİTAP OKUYALIM!!!