AYŞE KULİN’İN TAKSİİİ ADLI KİTABI ÜZERİNE NOTLAR
Arzu ORTAÖREN
…
120 SAYFA
Yaşlı müşterilerini ve özellikle turistleri çeşitli yollarla dolandırmaya soyunanlara yazıklar, bu mesleği hakkıyla, edebiyle, namusuyla yapan çilekeş sürücülere ise sevgi ve saygılar olsun!
Kalemini sevdiğim bir isimdir Ayşe Kulin ve pek çok eserini severek okudum. Uzun zamandır okumadığımı ve özlediğimi farkedince de anılarından oluşan, kısa hikayelerin yer aldığı bu eseri okumaya karar verdim.
Arka kapak yazısında ” Bu kitapta, doksanlı yıllardan itibaren İstanbul taksilerinde yaşadıklarımdan bir demet sundum okurlarıma.” diyor sayın Kulin. Zaman içinde artan trafik, park ve özellikle taksi bulma sorununa kendine has anlatımıyla yer verdiği on dört hikayeden oluşan kitabı, bir solukta okudum desem yanlış olmaz sanırım.
Taksicilerle yaptığı sohbetler, taksi şoförlerinin (elbette dürüst ve işini layıkıyla yapanları ayrı tutarak) hileleri, müşteri ayırmaları, bir taksi şoföründen aldığı ilginç evlenme teklifini, taksi bulma çabasından gideceği yere ulaşma zorluğunu, geç saatlerde binmek zorunda olduğu taksilerde aldığı tepkileri kısacası İstanbul’un taksi sorununu harika bir anlatımla kaleme almış. Elbette alt metinlerde değindiği önemli konular da var. Ayrıca her bölümdeki hikayeyle uyumlu çizimler kitaba ayrı bir renk katmış. Ben çok beğendim ve severek okudum. Ziyarete gittiğim bir kaç seferde taksiye binmek zorunda kalmadım hiç ama (toplu taşıma yada arkadaşlarımın araçları ile dolaştım şehirde), trafik ve kalabalık inanılmaz yordu İstanbul’da beni. Böylesi muhteşem bir şehrin bu hale gelmesi çok üzücü çok.
İnsanız… Biz bitmeden gece hayatıımız da bitemiyor; düğünlere, kutlamalara, bazı davetlere katılmak icap ediyor. Bu tür yerlere giderken giydiklerimizle metroya, otobüse binemeyiz, elbette taksi çağıracağız da… Eğer taksi varsa!
O gün bugündür, maddi ve manevi olarak taksi sürücüleri tarafından sık hırpalanmış bir taksici mağduruyum.
…gözümün önünde bunuyordu İstanbul.
Yapmayacaktın bunu bana sürücü kardeş! Kafama göre bir taksi şoförü bulmuşum kırk yılın birinde, siz’den sen’e geçmiş arkadaş olmuşuz, mutlu mesut gidiyoruz, niye limon sıkıyorsun keyfime yahu!
Yıllardan beri bin bir çeşit taksici eziyetine maruz kalmış bir İstanbullu olmama rağmen yenilgiye doymayan pehlivan misali taksiye her geçen gün daha çok ihtiyaç duyduğum da hayatımın acı bir gerçeği!
Yaptığımı anneme anlattığımda annem yarım saat susmadı. Ya beni öldürseymiş! Ya bıçaklasaymış! Yirmi lira uğruna ölmeye değer miymiş? Ben zır deliymişim!
Annem vaktinden önce bunuyor galiba diye düşünmüştüm çünkü henüz günde iki-üç kadın öldürmeye başlamamıştı erkekler.
Anneciğimdeki ne öngörüymüş ama!
Biz hangi ara bu hale gelmiştik?
Ben artık o anda arabayı kullanan kişinin ne yapmak istediğini anlamıştım, gecenin geç bir saatinde kadın başıma sokaklardayım ya, herhalde cezamı bir misli para ödeyerek çekecektim.
“Araba filan çarpmadı çocuklar” dedi, “kazazede değiliz, sadece İstanbul trafiğinde bir çift taksi-zedesiyiz, hepsi bu!”
Çünkü kadın-erkek, zengin-yoksul her bir kişinin, an gelir taksiye ihtiyacı olabilir ve bu şehirde belli saatlerde taksi bulunamıyor, sürücü değiştirme saatlerinde hiçbir taksi boş da olsa müşteri almıyor, uzun lafın kısası taksi sayısı İstanbullulara yetmiyor!
“Kadınların zaten görevi var. Onlar çocuklarını yetiştirsinler.”
“Hayatı tanımazlar, dünyada olup biteni bilmezlerse çocuklarını nasıl yetiştirecekler? Çocuk yetiştirmek sadece çocuğun karnını doyurmakla olmuyor, ruhunu da bekleyeceksin ki çocuğun adam olsun!”