…
SİBEL ÇELİKEL
Lüleburgaz’da doğdu. Yeni Türk Dili alanında doktora mezunudur. Hakemli dergilerde yayımlanmış ödüllü makaleleri ve akademik bir kitabı vardır. 2016 yılında yurt dışı öğretmenlik görevi deneyimi olmuştur. 2022 Cumhurbaşkanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığının ev sahipliğinde düzenlenen 24 Kasım Öğretmenler Günü Programı’nda “Yılın Fark Yaratan Öğretmeni” olarak Kırklareli ilini temsil etmiştir.
Hayal-et Resimli Mecmua ve Lunapark adlı dergilerde editörlük ve yazarlık geçmişi vardır. Karakedi adlı kültür-edebiyat dergisinde şiirleri yayımlanmıştır. Drama Yayınevi’nde editörlük yapmaktadır.
—Yazma serüvenine nasıl başladınız?
—Branşımın bana getirdiği bir özellik bu aslında. Bence her edebiyat öğretmeninin hayalidir yazmak. Edebiyata gönül vermiş her bireyin yazı yazmakla içli dışlı olduğuna inanıyorum. Biraz da bardağın taşmasına benzetiyorum bu durumu. O kadar okuyoruz ki belli bir zaman-dan sonra bardak taşıyor. Artık okumak yetmiyor, düşüncelerimizi yazarak dışa vuruyoruz.
—Örnek aldığınız bir yazar var mı? Varsa hangi özellikleri ile rol model olarak görüyorsunuz?
—Ayşe Kulin. Adı Aylin adlı eseriyle tanınan yazarımızı sıkı takip ediyorum. Adı Aylin roma-nında yakaladığı akıcı üslup ile zor bir şeyi başardığını düşünüyorum. Akıcılık okur için basit görünse de zordur yazar için. Bundan ötürü onu kendime örnek alıyorum. Gelen ilk yorum-larda da akıcı olduğunu, kitabın hızlı okunabildiğini ve en güzeli içeriğin dolu olduğu vurgu-landı. Doğrusu örnek aldığım kişiye bu denli yaklaşmak beni sevindirdi.
—En sevdiğiniz kitap nedir?
—Bir edebiyat öğretmenine sorulacak en zor soru. Aslında yüzyıllara göre cevap vermenin daha doğru olduğu kanaatindeyim. Sadece bir kitap seçebilsem Orhan Pamuk’a ait olan Masumiyet Müzesi eserini seçerdim. Okumanızı, ardından Çukurcuma’da bulunan müzesine gitmenizi tavsiye ederim.
—Romanınızı okurken karakterlerin isimleri dikkatimi çekti. Karakter isimlerinin (Saltuk , Umay) Türk mitolojisi ile ilintili olmasını hangi özelliğiniz ile bağdaştırabiliriz?
— Türk mitolojisi yakın zamanda gündeme aldığım bir konu. Üzerine çalışmalar yapmaya ve insanlarla bu konuyu paylaşmaya başladım. Geçtiğimiz günlerde Trakya Üniversitesi bünye-sinde “Türk Mitolojisi’nde Kadın” temalı konferans verdim. Mitoloji denince, sosyal medya ve Hollywood etkisinden olsa gerek, Yunan Mitolojisi geliyor aklımıza. Türk Mitolojisinin kendi mitolojimizin ne derece zengin olduğunu unutuyoruz. Aslında Türk Mitolojisi oldukça zengin bir alan. Bunun arkasında yatan değerin ise toplumsal hayal gücümüz olduğunu düşünüyorum. Mitoloji alanından yeterince ilham alabiliriz. Bu değerlerin kamuoyu ile tanışması için dijital dünya ile içli dışlı olan gençlerimize daha büyük bir pay gerekiyor. Halka sevilen bir kanal tarafından sunulmalı mitolojimiz. Umay deyince niçin herkes bilmesin? Banu Çiçek, Selcan Hatun, Ak Ana… Hep tanıtılması gereken unsurlar. Zeus denilince herkes tanır. Bizim mitolojimizin de ileride tanınacağını düşünüyorum. Karakter isimlerini seçerken bu değerleri daha çok kişiye ulaştırmayı hedefledim.
—Romanınızı ne kadar sürede tamamladınız?
—Yıllar sürdü aslında. Pandemi yıllarında yazmaya başladım ve bir çırpıda bitirmedim.Bö-lüm bölüm kafamda tasarladım. Bundan dolayı hikâye olduğunu düşünen okurlarım da var. Her seferinde tekrar tekrar okurdum yazdıklarımı. Kafamda bir çatı oluşturarak nasıl bitire-ceğime karar verdikten sonra diğer bölüme geçerdim. Bu eylem benim daha da uzun bir sürede bitirmemi sağladı. Kitabı yazarken öğretmenlik yapıyordum. Belli dönemlerde roman-dan kopuşlar yaşadım. Yazmaya ara vermem gerekti. Yaklaşık dört sene içinde tamamladım.
—Romana eklemek istediğiniz fakat eklemediğiniz ya da ekleyemediğiniz bir kısımlar var mı? Var ise neden o kısımlar şu anda romana dahil değil?
—Evet, var. Paris macerasından sonraki kısımları da yazdım. Fakat yayıncı arkadaşlarımın tavsiyesi üzerine, ilk romanım olduğu için daha kısa tutmaya çalıştım. Akademik eserlerim ile tanındığım için roman yayımlanmak benim için yeni bir deneyim. Roman türündeki ilk eseri-min daha kısa olmasının okurlarım ve benim için daha faydalı olacağını düşündük. Yayın dünyasının içine girince öğrendim bu özelliği. 200 sayfalık bir romanla başladım. Gelen talepler doğrultusunda kalan kısmı da yayımlamayı istiyorum.
—Eseri yazarken kitapta vurguladığınız konfor alanının dışına çıktınız mı?
—Bütün güzel hikayeler kahramanın yolculuğa çıkmasıyla başlar ya da bir diğer klişe kasabaya bir yabancı gelir. Kısacası tüm hikayeler bir yeniliğin meydana gelmesiyle başlar. Almanya’da yurt dışı öğretmenlik görevimi yaparken kendi ülkemize, kendi hayatımıza başka bir pencereden bakma fırsatı yakaladım. O dönem hayat görüşümü değerlendirmem konusunda bana çok yardımcı oldu.
—Çocukluk yıllarınıza inseydik kitaplar hangi konumda yer alırdı?
—Annem ve babam ne zaman çarşıya çıksa onlardan bana kitap getirmelerini isterdim. Bebek, oyuncak değil kitap. Yeni bir kitap alındığında özenle sayfalarına dokunur, merakla incelerdim. Daha sonra defalarca okuyacağım kitabımı ilk gördüğümde çok mutlu olurdum. Ayrıca babamın çok iyi bir okur olması kişiliğime olumlu anlamda bir katkı sağladı. Çok okuyan bir babanın kızı olmanın hem genetik anlamda hem de bana örnek teşkil etmesi konusunda bana etkisi olduğunu düşünüyorum. Yaz geceleri birlikte kitap okur, sabahları birbirimize anlatırdık okuduklarımızı. Beraber okuduğumuz Hammer’in on ciltlik Osmanlı tarihi hala hatırımda. Anne-babalarının iyi bir okur olması, çocuklarımızı ve gençlerimizi etkileyecek en olumlu pekiştireçtir.
—Öğretmenlik seçme sebebiniz nedir? Neden sadece yazar olarak kariyerinize devam etmediniz?
—Ailelerin öğretmenliğe bakış açısı biraz da bu işi yapmamı sağladı. Mesleğe başlarken hayalim bir gün öğretmenliği bırakıp yazar olacağım ya da bir dergide editörlük yapacağımdı. Bir dönem öğretmenlik yapmamın yazarlığımı engelleyeceğini düşündüğüm oldu. Fakat yazma motivasyonum yine öğretmenlik oldu. Pandeminin zorlu günlerinde öğrencilerime ulaşmakta güçlük çekiyordum. Aradaki bağı sağlamak adına, derslerden arta kalan zamanı dergilere yazı yazmakla geçirdim. Yazarlığımın öğrencilerime ulaşma amacıyla başladığını söyleyebilirim. İyi ki öğretmenliği seçmişim.
—Okuyucu olarak katıldığınız ilk fuar hangisiydi? Sizde nasıl bir izlenim bıraktı?
—İlk katıldığım kitap fuarı TÜYAP’tı. Öğrencilerim ile katılmıştım. Çikolata dükkanına bir çocuğu bırakmak gibi. Çok mutlu olmuştum. Öğrencilerimle birlikte birçok yazarla tanışmıştık. Keyifli bir anıydı.
—Özellikle kitabınız yayınlandıktan sonra kitap fuarlarına katıldığınızı gördüm. Bu etkileşim sizi nasıl etkiledi? Yazar olarak kitap fuarına katılmak nasıl bir duygu?
—Kitap fuarları oldukça sıcak bir atmosfere sahip. İnsanlar sıcak kanlı bir şekilde yaklaşıyor. Okurlarla bir arada olmak, yeni insanlarla ve yeni yazarlarla tanışmak oldukça güzel bir duygu. Bana gösterilen ilgiden, aldığım etkileşimden oldukça memnumum. Aslında kitap çıkana kadar olacakları planlamıştım. Sadece yazma kısmına odaklanmışım. Kitabım basıldıktan sonra biraz yorulsam da fuarlara ve imza günlerine sık sık katılmaya başladım. Yorgunluğun yanı sıra okurlarımla olmak bana mutluluk veriyor.
—Günümüzde edebiyat ve gençlerin ilişkisini nasıl görüyorsunuz? Sizce iyi bir seviyede mi yoksa edebiyat hak ettiği değeri görmüyor mu?
—Hâlâ edebiyat var ve insanlık var olduğu sürece varlığını devam ettirecek. Bence edebiyat şekil değiştirdi. Edebiyatı bizlere ulaştıran kanal değişti. Artık dijital mecralarda varlığını sürdürüyor. Bir dizi, kısa film. Onların da bir senaryosu var. Onları yazan bir yazar var. Arka planda edebiyat hâlâ var. Hayatımızın hız kazanmasıyla fantastik kurgu, polisiye kurgu türleri daha çabuk tüketilebildiğinden ön planda. Hepsi bir edebiyat ürünü özünde. Edebiyat ölmez, şekil değiştirir.
—Kendi yazılarınıza karşı hisleriniz nasıl?
—Biraz narsist bir cevap olabilir fakat söyleyeceğim. Yazılarımı çok beğeniyorum. Değiştirmek mümkün olmayacağı için basılı kitabımı okumadım. Ancak düzeltme aşamasında defalarca okudum yazdıklarımı. Yıllar önce yazdığım bir yazıma rastladığımda yazdıklarımı unuttuğumu fark ediyorum. Unuttuğum bir yazı da olsa tekrar okuduğumda yazımı beğeniyorum. Yazılarım ile aramda bir nevi bağ kuruyorum.
—Yazmaya başlayacaklara tavsiyeleriniz neler? Sizce hangi tür ile başlanmalı?
—Günlük. Günlük, kimseye beğendirme kaygımız olmayan sırdaşımızdır. Kendimiz ile aramızda olacak, aracıların dahil olmadığı bir tür. Günlük ile başlanabilir. Bunun dışında bilinç akışı tekniğini uygulamalarını tavsiye ederim. Bünyesinde bulunduğum BİLSEM’de yaratıcı yazarlık derslerinde sık sık başvurduğum bir teknik. Hiçbir etkiye maruz kalmadan kalemi kâğıttan kaldırmadan uygulanan bir teknik. Yargılamadan ve kurallara bağla kalmadan uygulandığı için bir tür iç döküş olarak adlandırıyorum bu tekniği. Zaten yazın hayatında ilerlendiğinde kuralları öğrenmek mecburiyetindeyiz. Önceliğimiz yazmak. Gerisi gelecektir.
—Kurgu yaparken kendi hayatınızdan parçalar eklediniz mi? (Karakterin öğretmen olması, İstanbul ve Edirne geçmişinin olması, iki yaka arasındaki gidiş gelişler…)
—Herkes eserine kendi hayatından bir şeyler katar. Esere kendi hayatından unsurlar eklemekte herhangi bir sakınca görmüyorum. Bir arkadaşıma kitabı özetlediğimde karakter ile aynı meslekten olduğumuz için eleştiri alabileceğimi öngördü. Bu konuda eleştiri almak benim için sorun değil. Eğitim benim en iyi bildiğim alan. İnsan yazmaya başlarken en iyi bildiği alandan yazmaya başlar. Bir eğitmen olarak içinde bulunduğum camianın sorunlarını anlatmanın gayet doğal olduğunu düşünüyorum. Yazarlığıma bu noktadan başlamasam diğer bir konuya odaklanmakta zorlanırdım. Önce içinde bulunduğum dünyanın sorunlarını dile getirdim. Son zamanlarda bazı okurlar bu durumu zayıflık olarak görerek daha geniş bir hayal gücüne sahip olan fantastik kurguya yöneliyorlar. Aksiyon, polisiye… Bu türler de başka hayatlar sunarak okurların dikkatini çekmekte. Ben yine de toplumcu-gerçekçi romanlardan yanayım. “Evet, bir sorun var ve biz bunun farkındayız” demeyi seviyorum. İleride bambaşka bir şey yapsam da bunu demeye devam edeceğim. Daha farklı konularda eserlerim de olabilir. Belki sonraki romanımda Antartika’da araştırma yapan bir bilim adamının hayatını aktaracağım. Kim bilebilir? Soruyu Orhan Pamuk’un bir sözü ile bitirmek istiyorum: Yazar olmak kendi hayatını başkalarının hayatı gibi, başkalarının hayatını kendi hayatın gibi anlatma sanatıdır.