B.F. Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Tabii ki, yarım asra yaklaşan bir ömrün kıyısındayım diyebilirim. Bu da yaşlılığa ramak kaldı demek oluyor sanırım. Sıra dışı bir hayatım olmadı. Her memur ve işçi çocuğu gibi devlet okullarında okudum. Devlet okullarında öğrenim gördüyseniz önünüzde fazla bir seçenek olmuyor. Ya zenginlere daha fazla kazanç sağlamak üzere kalifiye bir işçi olacaksınız ya da devlete kapıkulu, ben kapı kulluğunu seçtim ve askeri liseye gittim. Bizim eğitim sistemimiz maalesef ki bunun üzerine kurulu. Fazla bir tercih yapma şansınız yok. Üniversitelerimize baktığınızda araştırma ve geliştirme merkezi olmaktan ziyade işçi bulma kurumu gibi çalışır. Kalifiye eleman maiyetinde eğitim öğretim verirler, bireysellikten ve özgünlükten alabildiğine uzaktırlar. Sanki en önemli misyonları tıpkısının aynısına benzeyen insanlar yetiştirmektir. On beş yıl orduda komando olarak görev yaptım. Talihsiz bir olaydan sonra isteyerek emekliye ayrıldım. Ülkenin bir çok yerini her meslektaşım gibi gezdim. Şehir merkezlerinden ziyade dağ ve tepelerinden oluşan pek konforlu sayılmayacak yerlerdi buralar. Şehirler aşağı yukarı birbirine benzer size aynı imkanları sunar. Ama şehirlerin dağları birbirine benzemez. Orada daha gerçekçi bir hayatla karşılaşırsınız. Çoğu imkandan mahrum olmanız içinizi karartmasın, arasanız, para verseniz bulamayacağınız güzellilerle karşılaşırsınız. Emekliye ayrıldıktan sonra memleketim Eskişehir’e döndüm. Bir kaç başarısız ticaret denemesinden sonra bıraktım. Para istifleme konusunda pek başarılı olmadığımı anladım. Hayatımın kalanını razı olduğumdan daha yüksek fiyata mal satarak geçirmek benim yapabileceğim bir şey değildi. Hem ben sessizliğe sakinliğe alışmıştım. Şehir hayatı bana göre değildi. Eşim ve çocuklarımla birlikte Fethiye’ye yerleştim. Güç ve zenginlik peşinde koşmak gibi bir arzum olmadığı için bu kararı alırken de fazla zorlanmadım. Burada aileme ve kendime daha fazla vakit ayırabildim. Sanat ve edebiyata yönelebildim. Ve işte karşınızdayım.
B.F. Yazmaya nasıl başladığınızdan ve ne kadar zamandır yazdığınızdan bahseder misiniz biraz?
Ortaokul yıllarımda yazıyordum ama bunlar daha çok neyi isteyip neyi istemediğimi betimleyen kafiyeli kelime dizeleriydi. Çocukluğun coşkulu, abartılı duygulardan ibaretti. Üzerine kafa yorarak yazmaya askeri lisede başladım. Ve başımda belaya o vakitler girmeye başladı. Çocuk asker olamayacağı fikri kök salmıştı zihnimde. Bize kötü davranmıyorlardı ama sevdiklerimizden koparılmış olmak, ve her biri uzak memleketlerden gelmiş düzinelerce çocukla aynı koğuşta kalmak, elimde boyum kadar bir tüfekle her sabah tanımadığım bir takım insanlara tekmil vermek, emredersiniz demek vahşice bir şey geliyordu. Çocuklar silahlarla büyümemeli, kitaplarla büyümeli böylelikle vatanlarına daha iyi hizmetler verebilirler. Bu ham düşüncelerim üzerine bir manifesto yazmıştım. Ve bunu yıl sonu etkinliğinde okumuştum. Disipline verilmiş ve atılmanın kıyısından dönmüştüm. Ben de karşılaştığım bu duruma daha çok öfkelenmiş ve sınıf okulundan mezun olduğumda devleti çocuk istismarından mahkemeye vermiştim. Bir sonuç alamadım. Ama halen asker üniforması giymiş bir çocuk gördüğüm de içim ürperir. Askerlik yetişkinlerin yapabileceği bir meslektir. Sanki memlekette bu görevi yerine getirebilecek erkek ya da kadın kalmamış gibi bu ağır görevi çocukların minik omuzlarına yüklemek ve onlara oyun çağında adam öldürmeyi öğretmek kelimenin en dar anlamında vahşilik demek istemiyorum ama vicdansızlık diyebilirim sanırım. Öyle öyle bugünlere kadar yazmaya devam ettim. Toplumsal eşitsizlikler, ve çarpıklıklar üzerine yazılar kaleme aldım. Adil bir dünya beklettim yok ama madem adalet yok en azından adaletsizliğin bir ölçüsü olmalı düşünüyorum ve yazılarımda bu fikirlerimi kaleme almaya çabalıyorum..
B.F. Yayınladığınız kitap sayısı ve konuları nelerdir?
Yayınlanmış iki kitabım var. “Berduş” ve “Balığın Arzusu” ve yine öykülerimle eşlik ettiğim iki de bukozin var, “Kırmızı Edebiyat” ve “Gönül Yolcuları”. Öykülerimden bir kaçı dört dile çevrildi. Azerbaycan meclisi medeniyet komitesi başta olmak üzere birçok Türk Cumhuriyeti takdir, teşekkür mektubu gönderdi.
B.F. Yazarken karşılaştığınız zorluklar oldu mu? Yazmak ve yayınlamak; sizin için hangisi daha zordu?
Bir eseri yayınlamak artık zor değil. Ama yazmak halen zor. Nihayetinde yazmak için kalitesi bir zamana ihtiyacınız var. Dış dünyanın tortularından arınmış bir zamandan bahsediyorum. Ama bu da günümüzde pek mümkün olmuyor. Herkes gibi kafamızı suyun üzerinde tutabilmeye gereğinden fazla zaman ayırmamız gerekiyor. Kiralar, faturalar derken zihniniz sürekli meşgul. Yazmaya kaliteli bir zaman ayıramıyorsunuz.
B.F. Yazılarınızda sizi besleyen kaynaklar nelerdir, ilham kaynağınız nelerdir; biraz bahseder misiniz?
Genelde itilmiş, unutulmuş insanlar.
B.F. Kitap okur musunuz? Bulunduğumuz dönemde yayınlanan kitaplarla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Yazmaya kalitesi zaman ayıramasam da, kaliteli bir okumaya daha fazla zaman ayırabiliyorum. O yüzden devamlı okurum.
B.F. Yazmanın sizin için ne ifade ettiğini öğrenebilir miyiz?
Pek bir anlam ifade etmiyor. Dünyadaysam bir iş yapmam gerekiyor ve bana edebiyat diğer işlerden daha faydalı gibi geliyor.
B.F. İyi yazmak için bir formül var mıdır size göre?
Çağdaşlarına baktığında insan eğer saçmalamadığına inanıyorsa yazdıklarında en iyi formülü bulmuş demek oluyor sanırım.
B.F. Yazmak isteyenlere önerileriniz nelerdir?
İstiyorlarsa yazsınlar diğer yaptıkları işlerden daha önemli bir şey değil.
B.F. Buradan okurlarımıza mesajınız nedir, ne söylemek istersiniz?
Değişen ve gelişen dünyaya yetişmeye çabalamayın, anın ve yaşamınızın tadını çıkarın. Dünya insan deliliğinin etrafında yükseliyor. Ayak uydurmamak en iyisi diyebilirim.
@paradoks.okur.yazar
@yazar.betulfirat_fan