Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Tanrı’nın Cennetinden Kovulan Çocukları

Tanrı’nın Cennetinden Kovulan Çocukları
3 Mayıs 2022 20:29
485
A+
A-

                 

Aslında hepimiz Tanrı’nın cennetinden kovduğu çocuklarıydık. Tek farkımız günahlarımızın büyüklükleriydi. Tek ortak noktamızsa hepimiz günahlarımızın bedelini ödemek için dünya denilen kara parçasının kapısına terk edilmiş olmamızdı. Rastgele serpilmiş ruhlarımız rastgele et yığınlarının içinde can bulmuştu. Sonra buna da insan denmişti. Sahi nerde unutmuştuk ruhlarımızı?  Nerde bulmuştuk? Yeryüzüne terk edilirken denk geldiğimiz bir bulutta mı yoksa amaçsızca seviştiğimiz bir yatakta mı? Belki de köprü altında mendil satan o masum çocuğun avuçlarına ya da annesinin mezarı başında ağlayan kızın gözlerinden süzülen her bir damlaya. Kim bilir? Hiçbiri cevaplanamaz meçhul sorular, her birinin kilitlendiği gizli cümleler. Peki bu denli hissizken bu denli hissetmek çok mu normal? Aksine fazla can yakıcı. Bir zamanlar avuçlarında cenneti taşıdığını düşündüğümüz insanların aslında cehennemin ta kendileri olduğunu öğrendiğimizde başladı gerçekliğin bilinmeyen yanı. Hani her güzel hikâye mutlu başlar ama sonu felaketler silsilesine bağlar ya bu hikâyenin her bir kısmı öyle işte. Eskiden heyecandan titreyen eller şimdi korkudan titremeye başlamıştı. Herkes kendi yarattığı cehennemde yavaş yavaş yanmaya başlayınca tüm gerçekliğin farkına vardılar. Kötü bir rüyadan uyandık derken daha kötüsüne yatmıştık halbuki. Hepimiz kendimizi efsanelerdeki Anka Kuşuna dönüşeceğimizi düşündük. Küllerimizden tekrar doğup, temiz yeni bir hayat vaat ettiğini düşündüler tanrının. Oysa tanrı onları yarattığını bile unutmuştu. Unutmuştu çünkü yarattığını bile hatırlamadığı değmeyen bizlerdik. Gerçek bir ruha sahip olduğumuzu düşünen bencil et yığınlarıydık. İşte cennet cehennem kavramı bile bu kadar karmaşıkken hayat ne kadar basit olabilirdi ki? Tercih hakkı tanınmayan insanlara gelince yaşamak zorunda kaldıkları hayatları yaşamaya başladılar. O zamana kadar binlerce masal dinlemişlerdir. Birçoğu masum küçük çocuklara aitti. Mesela Küçük Prens’in hikayesine kanıp göçmen kuş sürüsünün peşine takılıp etmeye çalıştılar dünyayı. Ama hayatta Hansel ve Gratel’i zindana hapseden cadıya denk geleceklerini hiç düşünmediler. Ki karşılaştıklarında o kadar savunmasız haldelerdi ki teslim olmayı bile bir yenilgi olarak görmediler. Karanlığın içini işaret eden parmağı uslu uslu takip edip kilitleri kendi elleriyle sürgülediler. Ama bunun yanında umutta vardı tabi. Kabul etmesi zor ama küçük umut kırıntıları. Nasıl ki Küçük Prens’i gezegenine dönmesi için geçerli sebebi olan gül varsa bizim de için de karanlığı yaran küçük bir umut ışığı vardı. Küçük Prens’in gülü solmuş ya da tüm yapraklarını döküp kurumuş olabilirdi ama bu onun geri dönmesine engel değildi. Belki biz de karanlığın içindeki ışığı yakalamak için attığımız ilk adımda onu kaybedecektik ama bu da bizim de o karanlığa dalmamıza engel değildi. Zaten tanrı bir kere unutmuştu bizi ikincisi daha fazla kaybolmamıza neden olmazdı. Umut bizim için sevgiydi. Sevgi dilenmekti. Sevmeyenlerimizin kapısının önünde durup beklememizdi. Çaresizlikti, kabullenişti. Tanrı bile sevmemişken bizi, bir et parçasından sevgi dilenmek çokta utanç verici bir duygu değildi bizim için. Biz ki tanrının kapısından kovulmuş, unutulmuş çocuklardık. Dizimizden, dilimizden, yüreğimizden yaramız hiç eksik olmamıştı. Kimse öpüp sarmadı zaten sonrasında da kabuk bile bağlamadı. Bizim doğruyu gösterecek anamız babamız hiç olmadı. Sahi bizi kim doğurdu? Biz kimin çocuklarıydık? Kime ne diye ağlamıştı, kimin eteğine saklanmış, yaralarımızı kime öptürüp göz yaşlarımızı kime sildirmiştik, kimin eve ekmek getirmesini pencere de bekleyip kucağına atlamıştık. İşte biz tanrının cennetinden kovduğu, dünya kapısına terk ettiği günahkâr çocuklarıydık. Tüm sevilmeyişimiz bundandı.

Merve AÇIKEL

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.