
Nida Başlama
Bana hayatını tanımla deseler, hayatım boyunca kışın uçmaya çalışan bir kelebek gibiydim, derim. Bir yerde duymuştum, kelebekler uçtukça kanatlarında bulunan tozları dökermiş. O tozlar bittiğinde ise ölürlermiş. Bunu ilk duyduğumda aklıma gelen ilk şey “o zaman neden uçmaya devam ediyorlar?” oldu. Uçmayı bu kadar çok mu seviyorlardı? Bir an bu bana çok romantik geldi, belki sevgi de böyle bir şeydir diye düşündüm ama zaman geçtikçe fark ettim ki bu sevmekle alakalı değildi, kendin olabilme cesaretini göstermekle alakalıydı. Bir kelebek ömrü boyunca uçmazsa, baharda rengarenk çiçekler arasında dolaşmazsa bir kelebek olmasının ne anlamı kalırdı ki.
Kendimi bildim bileli kelebekleri çok sevdim, nedenini anlamasam da onları hep kendimle özdeşleştirdim. Bir tırtıl olarak hayata başlayıp bir süre ağaç yapraklarında dolaştıktan sonra kendilerine bir koza örüp daha önce olduklarından farklı bir canlıya dönüşüyorlar. Yeni çıkmış kanatlarıyla eğer uçarlarsa hayatlarını kaybedecekler ama buna rağmen uçup rengarenk çiçekler arasında dolanarak kelebek olmanın hakkını veriyorlar, sonunda da sevdikleri şeyi yaparken ölüyorlar.
Şimdi düşünüyorum da belki de hepimiz kelebekler gibiyizdir. Sonuçta hepimiz doğduğumuzdan çok farklı insanlar olarak ölüyoruz. Hayatta yaşadığımız olaylar, aldığımız dersler ve edindiğimiz deneyimler sayesinde kendimize bir koza örüp başkalaşıyoruz. Onlardan tek farkımız biz insanlar kozadan çıktığımız zaman kendimiz olma cesaretini gösteremeyebiliyoruz. Bizi biz yapan şey için uğraşmaktan kaçabiliyoruz. Kendimiz olmamaktan korkmaktansa ölümden daha çok korkuyoruz. Kelebekler kelebek olmanın hakkını veriyor da biz insan olmanın hakkını veremiyoruz.
Benim hayatım da bir kelebeğinki gibiydi. Doğdum, hayatın bana getirdikleri etrafıma bir koza örmeme sebep oldu ve değiştim. Bu değişim bana çok güzel rengarenk kanatlar getirdi, bana uçup gönlümce dolaşma özgürlüğü getirdi, kendim olabilme cesareti getirdi ama bir sorun var. Ben sanki yanlış mevsimde kozadan çıkmış gibiyim. Etrafta üzerine konabileceğim hiç çiçek yok. Her yer karla kaplı, hava çok soğuk, üşüyorum. Kanatlarım her an parçalanacak gibi, yine de uçmaya devam ediyorum. Uçtukça kanatlarımdaki tozlar giderek azalıyor, nereye gittiğimi bile bilmiyorum, sadece uçmaya devam ediyorum. Her kanat çırpışta ölüme biraz daha yaklaşarak yoluma devam ediyorum.
Yaşamanın canlı renklerle kaplı bir cennet gibi olduğunu düşünürdüm. Hayat bana soluk renkli bir cehennem olduğunu öğretti. Şimdiyse dolaşabileceğim çiçeklerim olmadan içimdeki cesaretle bu renksiz dünyada ne yapacağımı bilmiyorum. Uçmaya devam mı etmeliyim? Konup baharı mı beklemeliyim? Ölümüm boş yere mi olacak? Hayattan bir amacı gerçekleştirememiş sadece öylesine geçmiş biri olarak mı gideceğim?
Kim bilir belki hayatımın son demlerinde küçük bir çocuğun ellerine düşerim. Kanatlarımdaki tozları onun avuçlarından kurtulmak için dökerim. Artık çırpınamadığım zaman çocuk ellerini açar ve avuçlarındaki tozların parlaklığına bakıp canımın son kırıntısını ona verdiğimi bilmeden bana hayranlık duyar.
Hayatım boyunca bir kelebek oldum. Kanatları rengarenk, parıltılı tozlar döken, yaşadığı tüm deneyimleri sahiplenip bunları dönüşmek için kullanan fakat rengarenk bir çiçek bahçesi beklerken uçsuz bucaksız kıştan başka bir şey bulamayan. Yaşadığı tüm hayal kırıklığına rağmen belki ileride bir bahçe bulabilmek umuduyla uçan bir kelebek.
Yazar Biyografisi:
Adım Nida Başlama, 25 yaşındayım ve öğretmenim. Şiir ve deneme türlerinde çalışmalar yapıyorum. Yazmaya ilkokul yıllarımda şiirle başladım; ilerleyen dönemlerde deneme türüne de yöneldim. Lisede okul dergisinde bir şiirim yayımlanmıştı. Bu yıl ilk kez edebiyat yarışmalarına katılarak kendimi farklı alanlarda denemek istedim.