Sebebini yazardı sonucu bilerek Cefasını çekerdi yaşayarak Arardı sorardı düşünerek Nereden bilirdi kırık kalem Sabah olur güneş doğar İçinde yaşar yumru olur Açılır kağıda düşünceler boğar Böyle olacağını bilseydi yaşar mıydı kırık kalem Düşünceleri hep dudaklarında saklı Bir çağlayan gibi akar Gözlerindeki bakışı farklı Görüp duyar mıydı kırık kalem Önsezi...
Ne idik, ne olduk nereye geldik Hayalin umdun bitişi bizde. Ağlaya ağlaya Dünyaya geldik Bülbülün goncaya ötüşü bizde. Ömür biter asla gülmez yüzümüz Sabah kederliyiz akşam üzgünüz Biraz öfkeliyiz biraz kızgınız Kaderin dertlere katışı bizde. Biziz işte ezenlerin ezdiği Biziz işte yazanların yazdığı Biziz işte bozanların bozduğu Namerdin dürüstü satışı...
Ne yaparsak yapalım, Öleceğiz çaresiz. İster kral olalım, Öleceğiz çaresiz. Hiç kurtuluş yok kesin, Çok iyi bileceksin, Her an düşüneceksin, Öleceğiz çaresiz. Nerde,nasıl ne şekil, İzi yok,belli değil, Bunu çok,çok iyi bil, Öleceğiz çaresiz. Servet yığsak dağ kadar, Olsak mutlu bahtiyar, Ya genç,yada ihtiyar, Öleceğiz çaresiz. Ne yaparsan yap boşa,...
Ali Rıza Navruz ^^ “Bir dokun bin âh işit kâse-i fağfurdan” diye herhalde bu hâle denir diye düşünüyorum kendi kendime. Şâir yılgın, bitkin, mahzun, yorgun, kırgın… Ve bütün hayalleri girdaplı sulara düşmüş! Şaşırmıyorum elbet bu durumuna şairin. Hatta onu anlıyorum. Çünkü hâlâ “Mânî oluyor hâlimi takrîre hicâbım” şarkısını gecelerin koynunda...
Aşk yüreğimin taa derinine öyle bir dokundu ki, Sarhoş olmuş gibiydim sanki, Ama nerden bilebilirdim birgün gideceğini, Unutmadım o günleri biliyor musun yıllar geçmiş olsa bile. Kalbim kabullenmek istemedi gidişini, İçtiğim hep hüznün acı kahvesiydi, Beklemek yoruyor aslında hiç gelmeyecek birisini, Yeni bir sayfa açamam seninle artık özür dilesen bile....
^^ Mustafa Yaralı’nın /Ağla Bülbül/ şiirine cevaptır. Aziz hatırasına saygıyla…. * Ahu zâr eyleme ey garip bülbül, Dalına konacak güller çok daha. İşte karşı bağda, navruzla sümbül, Sesine gelecek, eller çok daha. Yabaydı sırtında, sanılmış aba. Eşref-i mahlûkat, olur mu kaba? Mecnun’un Leyla’ya verdiği çaba, Ve dahi aşk için, çöller...
Dünyayı eksenle ikiye bölen Hayali bir nokta isem, kime ne. Kural, kaideye uymazmış cismim; Her kalıba sığmıyorsam, kime ne. Mecbur etme beni mihnete, arz’a Yalan niyet etmem, sünnete, farza Hele senin cebrettiğin* şu tarza Rükû, secde etmiyorsam kime ne Vicdanımdır, beni hakka kul eden Edebimdir, kem sözleri bal eden İrfanımdır,...
Alınan nefese zam geliyorsa Elli, altmış, seksen versen ne olur Makyajlı veriler cep deliyorsa Okunu, yayını gersen ne olur Saatler değişti alışverişte Rağbet atıllara oldu yarışta Akşam pazarında en son kuruşta Sitem edenleri yersen ne olur Verilen, yaraya ilaç olmazken Pazara çıkınca file dolmazken Kaşık tencereye maya çalmazken Milleti sofrada...
DEMBEDEM ^^^ Sarı kasnak dert sahibi olmuş bak, Senden uzaklarda şu garip başım. Değil sağı solu, her yanı aksak; Batar oldu göze kirpiğim kaşım. Adı ‘ingi’ denen dert indi dize, Sakrar oldu bak ellerim dembedem. Titrasyon yöntemi vermedi vize; Azrail ne bekler başımda madem? Kalbin aynasında yüzmedi yüzüm Tıkanmış atışı...
SEVDAN BAŞIM ÜSTÜNE Kara kaşlarına gönül verdiğim Sürmen hilal olmuş gözün üstünde Yok başka tarifi budur bildiğim Güzelliğin her tür sözün üstünde Gamzen gül misali açmış yanakta Kiraz allar giyip durmuş dudakta Elma açmış gibi dalda budakta Benler sıralanmış yüzün üstünde Gider güzelliğin böyle kalmazsın Saklarsın saçını bele salmazsın Burun...
Sus! Sus ve Dinle!.. ÷ Artık yağmurlar yağsa da hoş, yağmasa da! Esrik bulutlara da sözüm yok!.. Ötesini bilmem ama; berisinde yarına düşlediğim önemi vermek var, onu yok etmemek var… Öfkeleneceksin biliyorum, ya da çıldırmalar için bahaneler üreteceksin ey çılgın ruh! Kendini sezgilere açarken yumacaksın gözlerini. Yine kara bulutlardan berrak...