Kara kaşlı kara gözlü bir çocuk Gülünce, Gamzeler açarmış gülen yüzünde. O koştukça, Çiçekler koku salar Dans edermiş onunla. Ağlayan kuşlar Kuruyan Çiçekler Yeşilken yere düşen yapraklar Renkli kelebekler bulmuşlar narin narin ağlarken. Susarken tüm insanlar Ağlayan bir dere bulmuşlar Narin ölürken kenarında. Sığmadı, Sığdırmadılar gamzeli gülüşüne bir ömür. Erol...
Karşılıksız bir aşk hikayesi..! Ekim bana doğru koşuyor, Ben ise Eylül’ ün gözlerine bakıyor, Gitmesin diye ellerinden tutuyorum Sorsana bana ben iyi miyim..? Yine ben de mevsimlerden gece ! Ya sende, ya sende..? İlkbahar, yaz, sonbahar, kış…. Yoksun! Eylül belki de güneşe son kez izin veriyor. Penceren, var, duygu var,...
Sen gittin gideli, yaza darılmış Baharı unutan kışa döndüm yâr Doluya tutulmuş, dalı kırılmış Yuvası dağılmış kuşa döndüm yâr *** Hasretin gölgesi düştü yüzüme Kulağım kapalı kendi sözüme Uyku da girmiyor yaşlı gözüme Unuttum dedikçe, başa döndüm yâr *** Ayrılık araya çekse de perde Aşk asi küheylan gezinir serde Aklımdasın...
Bizim Yörük Türkmen geleneğini Ne çabuk unuttun ovalı gardaş Toros dağlarıydı Kurtların ini Ne çabuk unuttun ovalı gardaş *** Toros dağlarında davar güderdik Yaylaya çıkardık dağa giderdik Kavalla curayla düğün ederdik Ne çabuk unuttun ovalı gardaş *** Bakalım gelir mi acep göresi Bizim çizgimizdir Oğuz töresi Toros dağlarında Teke yöresi...
İlk kez burada öldü o çocuklar Öğretmenleri alınca herkesin içinde, Zengin bebesinden hediyeyi. İlk burada anladı o çocuklar, Dünya üzerindeki adaletsizliği… **** Alınca öğretmenleri zengin bebesinden gülleri, Hissetti yoksulluğuna yapışan kimsesizliği, Takatsiz düştü omuzları, sallandı kolları. Çaresizlik midelerine tepti, İlk burada sıktı o çocuklar, Zayıf bir yumruk oldu, küçücük elleri....
Bir gün gelecek utanmayacaksın benden; Anladığın an, Ben diye bir şey olmadığını Ve seni sevme onuruyla ansızın, Zümrüt ışıltılar eşliğinde, Tüy döküşünü bulutların. Kalansız nasıl bölünür iki can, Sana gelmek için çıldırırcasına , Kaç çift kundura eskitir havai adımlar, Gösterecek berceste mısralar. Dibacesi sen olacaksın yazılmışlıkların… *** Bir an gelecek,...
Unutma diyordu, gün görmüş Koca ninem. Mart ayının biri ila Aprıl ayının beşi arası (tabiatın) toprağın yep yeni bir güne uyanışıdır. Çalışmaya müsait bulduğun her an için, ahırında hazır tut atını, öküzünü. Fırasıtını yakaladın mı derhal işine koyul. İhmale gelmez toprağın tavı. Oyalanır, “aman…boş ver ne zaman olursa yaparım” der...
Vedat FİDANBOY Şiir sanatının doğuşundan beri “Şiir Nedir” sorusuna yanıt arana gelmiştir. Eskiden olduğu gibi bugünde ortaya çıkan her şair, bu soruya kendince bir yanıt bulmakta, bu yanıtı okurlarıyla paylaşmaktadır. Hiç kuşku yok ki, bundan sonra doğacak şairler de, bu zincire yeni yeni “yanıt” halkaları ekleyecek onları o günün okurlarıyla...
Su sıkmak güneşe benimki, Tazyiki yüksek göz suları güvencem. Fırça darbeleri ardı ardınca Vebalı siyah güllerine karanlığın Kuruntulu gülşen, bülbül müşkülpesent madem Sözde goncalar pek bir cüce, Pek bir küstah bahçıvan . Adaleti olmayan koyu güce, Köpük banyosu öyleyse. *** Hep devrik cümleler kalemimde, Cebimde kasvet kaktüsü Eli böğründe bekleyiş...
Yağmur son kez saçıma düştü, Takvim yaprağının, akrep / yelkovanın, Günlerin yada ayların/ yılların anlamı kalmadı. Her gece / gün sabaha erişse parmak uçlarım sızlar… Buz kesen elimde , tomurcuklar biterken, Artık hiç bir şey kalmadı. Anlıyorum vakit… Elveda . Ne sabaha / ne geceye vedam, Vedam kendime . Duymayacağın...
Pespaye bir serçe dokunuşu Cırtlak ama incitmeyen öpüşler konduracak kadar; Sülünler arasında narin. Resmederken yok oluşu Bugün ufuk niye dar? Kaydededurur aşkla yeniden Ta en baştan –manidar – Tepeden tırnağa savruluşu. Bu olsa gerek Fi bir aşkın, tutkulu var oluşu. madara Ezcümle çatlak dudaklara Merhemdir gül yaprağının suyu. matara Kayıp...