Öykü yazmak, koca bir dünyayı küçük bir pencereye sığdırma işidir. Roman sayfalarca dolaşırken, öykü tek nefeste söyler derdini. Bu yüzden öykü, edebiyatın en yoğun, en kıymetli damarlarından biridir. Yazmaya niyet edenin ilk öğrenmesi gereken şey şudur: öykü laf kalabalığını sevmez, dolguya tahammülü yoktur. Kelime seçkin olacak, cümle sıkı olacak, anlatım...
Tiyatro, edebiyatın sahneye taşınmış hâlidir. Sözcüklerin ete kemiğe büründüğü, karakterlerin nefes aldığı bir canlı alandır. Edebiyat; yazıyla insanı anlatırken, tiyatro insanın kendisini yazarın gölgesinden kurtarıp doğrudan ifade etmesini sağlar. Bu yönüyle tiyatro, edebiyatın sadece bir türü değil, onun ruhunu dışa vuran bir aynasıdır. Edebiyat, insanın iç dünyasında yankı bulur; tiyatro...
Tiyatro sahnesinde oyuncunun en güçlü silahı sözdür. Sözü taşıyan da sestir.Sahnedeki bir nefes, bir kelime, bir tonlama bazen bir romanın anlattığını anlatır. İşte bu yüzden tiyatroda diksiyon ve fonetik, oyunculuk sanatının kalbidir. Diksiyon, dilin doğru, güzel ve anlaşılır biçimde kullanılma sanatıdır.Fonetik ise bu sanatın bilimidir; sesin nerede doğduğunu, nasıl...
Kıymet bilmeyenle uğraşma. Bırak o kendi dünyasında yaşasın, sana seni anlayan biri gerek. Ömür dediğin zaten çok kısa bir süreç. Kimsenin tavsiyesini dinlemek zorunda değilsin. Kimseye tavsiye vermek zorunda değilsin. Unutma sadece tavsiye dosta, kardeşe verilir. Seni anlamadan, anlamadan, dinlemeden kimse tavsiye veremez. Bırak o kendi köşesinde...
Türk edebiyatının köklü damarında şiir daima başat bir tür olmuştur. Sözlü geleneğin destanlarından başlayarak divan şairlerinin saraylarda okunan kasidelerine, halk ozanlarının meydanlarda sazla söylediği koşmalardan Cumhuriyet dönemi dergiciliğine kadar şiir, hem sanat hem de toplumsal söz olagelmiştir. Ancak şiirin yalnızca estetik bir ifade olmadığını, aynı zamanda bir pazar meselesi olduğunu...
Aşktan öteydi dostluğumuz. Kimi geceler sadece sesini duymak için arardım. Onu kıskanmakla onu koruduğumu sanıyordum. Sanki ona her şey yasaktı. Ne zaman onunla bir yere gitsem, kimsenin onunla ilgilenmesini istemiyordum. Yıllardır tanıdığı arkadaşlarıyla bile konuşmasına tahammül edemez olmuştum. Oysa hata yapıyordum ve bunu bilemiyordum. Böyle davranmakla yanıldım çünkü ben...
Mavideyim Şiir, insana nefes aldıran en derin ifade biçimidir. Sözcüklerin gündelik kalıplardan sıyrılarak duyguların saf haline dönüştüğü, düşüncelerin ise yeni anlamlarla filizlendiği yerdir. Umut Süzgen’in Mavideyim adlı şiir kitabı, tam da bu safiyeti ve arayışı merkezine alıyor. Kitap boyunca karşımıza çıkan imgeler, şairin yaşamı kavrayışındaki genişliği gösteriyor. Doğa ile insan...
“Balta ormana girdi diye, ağaç olduğuna pişmanlık duyanlardan değiliz biz.” Hasan Ali Yücel Anadolu bozkırından, Çorum’un bir köyünden Hasanoğlan’a öğrenci olarak gelmiş Ali Çuhadar. Köyünden okuluna yeni gelmiş....
Değerli dostlar, Edebiyat, insana kendi içini gösteren bir aynadır. Şairin mısralarında dile gelen duygu, hikâyecinin nüktelerinde saklı olan hayat, romancının satırlarında can bulan derinlik… Hepsi edebiyatın bize sunduğu zenginliktir. Fakat bu kelimeler bir gün sahneye çıktığında, tiyatro ile buluştuğunda, bambaşka bir hâl alır. Tiyatro, edebiyatın yaşayan nefesidir. Kitaplarda sessizce duran...
Türkiye’de yazar olmak, kalemi bir ekmek bıçağı gibi eline almak demektir; kimi zaman açlığını bastırır, kimi zaman karanlığı yarar, kimi zaman da yaraya pansuman olur. Bizim topraklarımızda yazarlık, yalnızca kitap sayfalarına dizilmiş sözcükler değildir; koca bir toplumun çığlığıdır, sessizliğinin yankısıdır, umutlarının hayale bürünmüş halidir. Her çağın yazarı, aslında kendi devrinin...
Bazı sabahlar, dünya sessizliğe uyanır. Kuşlar ötmez, rüzgâr esmez, insanlar konuşmaz. Her şey yerli yerindedir ama bir şey eksiktir: sesin kendisi. O an anlarsın ki sessizlik, sadece bir eksiklik değil; bir varlıktır. Kendi dili, kendi ritmi, kendi rengi vardır. Ben sessizliği gri sanırdım. Ne siyah kadar keskin, ne beyaz kadar...