İyi akşamlar dilerim arkadaşlar!
Sizlerle paylaşmak istediğim eserin önce yazarını kısaca tanıtayım:
Martin Cohen, felsefe, bilim felsefesi ve politik felsefe üzerine yazan İngiliz bir filozof, editör ve yorumcu. Sanırım bu kadar tanıtım yeterli. İsteyenler zaten internetten bilgiye ulaşabilirler.
Yazarın, bir çok Batılı filozof hakkında söylediklerine, bu filozofların biyografilerini okuduğum için katılıyorum. Ancak yine de, Yazarın bir anakronist yaklaşım sergilediğini de ifade etmek istiyorum! Bir felsefeci olabilir ama, filozof olmadığı çok açık. Çünkü, gerçek manada bir filozof, anakronist bir tavır içinde asla olmamalı… Bu konuya ileriki zamanlarda illaki döneceğim.
Kitaba gelince, yeryüzü söyledikleri ile yaptıkları birbiri ile çelişen insanlarla dolu. Hatta hepimizde az veya çok bu durum mevcut. İnsan neticede, çok tabii karşılamak lazım; filozofları da bundan ayrı tutamayız. Çünkü onlar da insan. Ancak bu çelişik vaziyet, söz konusu hikmet arayışı olan felsefe olunca ve bunun eylemcisi durumundaki insan da, bir filozof olunca, bu çelişik dediğimiz teori-pratik mücadelesi, biraz iğreti duruyor. İnsan, mükemmel değildir. Filozof da bir insandır ve felsefe mükemmel olma çabası/amacı da değildir. Sadece mükemmellik yolunda hikmetli bir mücadeledir/arayıştır.
Eseri okursanız epeyi şaşıracağınızdan eminim. İsterseniz ben buraya, kitabı izaha yönelik ve yazara ait olduğunu düşündüğüm iki paragraf yazayım; değerlendirmeyi de okuyucuya bırakayım.
– – – – – – – – – – – –
Felsefi masallar: Hikayeler, kurgular, uydurmalar, yanlış ifadeler, hileler, palavralar, kuyruklu yalanlar. Ya da sadece yanlış beyanlar, kaçamak cevaplar ve tamamen gerçeğe dayalı olmayan anlatılar… Elinizdeki kitap, büyük felsefi masalları derleyen, çözümleyen ve nakleden, bir tür “alternatif” felsefe tarihi çalışması. Felsefenin kendisine uygulanan felsefi bir yaklaşım. Bu yaklaşım bazı kritik soruları tetiklemekte: Büyük filozoflar nereden geliyor? Fikirlerinin kaynağı ne? Neyin önemli, neyin önemsiz olduğuna kim karar veriyor? Filozoflar içinde neredeyse hiç kadın olmaması ve çoğunun varlıklı aristokrat erkeklerden oluşması bir tesadüf mü? Çinli ve Hintli filozofların Avrupa üzerindeki etkisi çok mu azdı gerçekten? Neden Descartes’ın “modern” felsefesi Tanrı’ya ilişkin geriye dönük referanslarla dolu? Hegel (Schopenhauer’in iddia ettiği gibi) yazmayı beceremeyen bir budala mı, ya da basitçe, çoğumuz için çok mu zor? Yoksa şu devasa bilgi mabedinin Marksist tarzda bir yapısökümüne mi girişmek gerekiyor?
Bu kitap, muhteşem bir denize parmaklarının ucunu daldırmak veya belki de birkaç yeni simanın girmesine izin vermek için felsefi Pantheon’u biraz “iteleme” girişimidir. Elbette amaç “yıkmak” değil, felsefenin yeniden canlandırılması. Mesele, “filozoflar”ın geri kalanımızdan farklı olmalarının gerekip gerekmediği ya da hakiki filozoflar olup olmadıkları yahut bizzat felsefenin tümden saçmalık, zırva, palavra, boş laf ve ıvır zıvır olup olmaması değil. Mesele, daha ziyade, felsefenin çok daha müşterek bir süreç olması ve bilgiyi hiyerarşik olarak inşa etmek isteyenlerin bilinmesini istediğinden çok daha incelikli olmasıdır; herkes için felsefe ve düşüncenin, herkes için olabildiğince demokratikleşmesi…
– – – – – – – – – – – – – –
Bu esere alıntılar yaparak tekrar döneceğim!
Künyesini de yazayım:
Felsefi Masallar.
Martin Cohen.
Çev: Selin Aktuyun – Mustafa Yalçınkaya.
Ayrıntı yayınları.
351 sayfa. – 2019 Baskı.
Herkese bol okumalı ve sağlık dolu ömürler dilerim!