DOKUZUNCU BÖLÜM
Zeki Coşkunsu
Yine, bir diğer kadim gönül dostum Mehmet Ender Çelik der ki; “Tarihe düşünsel, bilimsel ve adalet ağırlıklı not düşmeyen bireyler ve toplumlar yok hükmündedir! Tarihin ‘YILANLI KUYULARI’ yerine, zirvelerinde olmak istiyorsak bu günkü karanlığa en az bir ‘MUM’ da bizler yakmalıyız.”(28) Doğru söyler, yerden göğe haklıdır. Ben de diyorum ki;
İLKİN
‘ÖZBEÖZ(GERÇEK) KENDİMİZ’İ
SONRA DA
BU ‘ÇİRKİN DÜNYA’YI
DİYORUM;
‘HA(Y)Dİ GELİN’
BİRLİKTE GÜZELLEŞTİRELİM!
“ ‘Şerefine’yse emmoğlu,
Bu ‘kadeh’ senin…!
Ey insanoğlu;
Varsın, şerefine gitsin,
Bu ‘bilinç’ de senin…!”
(Zeki Coşkunsu)
“Bağlı insan uçaktaki yolcu gibidir.
Kendisi kanat çırpmaz, yön tespiti yapmaz ve yorulmaz.
Bu yüzden son derece rahattır.
Fakat buna mukâbil [görece (z.c.)] özgür ve irade sahibi değildir.
Her şeyiyle pilota ve uçağa teslim olmuştur.
Bunlar [özbeöz (z.c.)] kendileri değildirler.
Uçak ve pilotun organları gibidirler.
Bağıl insan zihinsel olarak rahattır.
Bağlı olduğu merkez onun adına düşünür,
Onun adına yargı ve inançlar oluşturur.
Bu durumda olan kişilerin yaptığı tek şey
Kendisi için üretilmiş olan yargıları edinmek,
Teslim olmak, savunmak ve uygulamaktır.
[Görece (z.c.)] Özgür insan ise yerde yaya yürür, havada da kendi başına uçar.
Adım atar, kanat çırpar, yön belirler, irade ve tercih kullanır,
[Özbeöz (z.c.)] Kendi düşünür ve kendi belirler.
Bu durumda olmak zor ve yorucudur.
Fakat buna mukâbil [Görece (z.c.)] özgür, üretken, tercih ve irade sahibidir.
Bunlar doğruyu ve yanlışı daha kolay ayırt edebilirler.
Realiteye uygun görür, objektif(nesnel) düşünürler.
Bunlar mustâkil birer insandırlar.”(29)
(Z. Abidin Toprak)
İlkin,
‘Özbeöz(gerçek) kendimiz’i
Sonra da,
Bu ‘çirkin dünya’yı
Diyorum;
‘Ha(y)di gelin’
Birlikte güzelleştirelim!
‘Şerefine’yse emmoğlu,
Bu ‘kadeh’ senin…!
Ey insanoğlu;
Varsın, şerefine gitsin,
Bu ‘bilinç’ de senin…!
Değil mi ki
‘Yeryüzü, küçüldüğünde kendi derinine;
Yüreğine, hakikatine sürgün yemiş,
Güzelleştirdiği bir dünya,
Uzlette vuslat’ını arayan insanların…!’(30)
Artık çok yoruldum;
Bildiğin gibi değil,
Sen beni anlayamazsın!
‘Dedim;
Çok yoruldum,
Kucağında dinleneyim!
Dedi,
Kucağım;
Gecedir, sen bilemezsin!
Dedim;
Öp ki alnımdan,
Bilemediğime gücenmeyeyim!
Dedi,
Secdende yeryüzüm,
Alnını öpüyor,
Vecdinde gökyüzüm;
Sen…
Sen hiç mi hiç fark etmedin!?
Dedim,
Yaram geçmiyor hâlâ acı çekiyorum;
Neden…!?
Dedi,
Acı olmazsa,
İlacı arar mıydın…!?’(31)
Dedi,
Bir ‘Hakikat Yolcusu’;
‘Bütün iliklerine kadar hissedilmedikçe sürgün,
Yola çıkılmaz!’
Değil mi ki
‘Yolda, çeldiriciler de vardır,
Çekirdek de;
O,
Varlığı içinde gizleyen…!’(32)
Değil mi ki
‘İlke ve Hakikat, zamana göre yamulmaz;
Aramak yola çıkmak,
Yola çıkmaksa yoldan çıkmaktır!’
Demem o ki
‘Aramak, doğru soru sormaktır;
Doğru soru sormak yol adına ve yola dönmek için yoldan çıkmaktır!
Demek ki çıkış ancak
Yola çıkmakta ve/veya doğru soru sormakta…!
Gelgelelim;
Bazıları çabuk yorulurlar, soru sormaktan;
Oturmak ve ilk oturdukları menzilde çadır kurmak isterler!
Çünkü yol yorar!
Sorularının cevaplarını bulduklarına inanmaları bundan…
Bundandır, yorulmuşlardır!
Niçin tekrar yola düşülmez?
Yolda düşüldüğü için…!
Yolda düşenler yola düşemezler!
Kendileri yol olurlar,
Sonraki yolculara
Çok geçmeden…!
Lakin
Geçenler,
Ne yazık ki geçerler üzerinden
Geçerler hep düşenlerin…!’(33)
Zira ‘Ey yolcu!
Yol yoktur;
Yürüyerek yapılır, yollar!”(34)
Böyle demişti, Güney Amerika(Uruguay)’lı gazeteci, yazar, düşünür;
Eduardo Hughes Galeano…
Doğru söyler,
Hak vermemek elde değil!
Dahası, ‘sadece güneşli günlerde yürürseniz,
Hedefinize asla varamazsınız!’(35) der,
Brezilyalı ünlü roman ve söz yazarı Paulo Coelho…
Doğru söyler o da,
Göğe kadar
Yerden,
Haklıdır.
Ha, bir de şu var;
Neredeyse unutuyordum:
‘Yolda olmak
Yolda düşüp kalmak’ da demek, değildir!
‘Çile sahipleri’ diyorum;
Doğru soru sormayı sürdürenlerdir;
Değil yanıtlara,
Sorulara, doğru sorulara gözlerini dikenler…!
Çıkmayı göze aldıkları, alabildikleri için yoldan,
Yolda olanlardır!
‘Bir hareket’ düşün;
Gençleri yola düşürmek için
Varolmalı,
Olmalı ilkin;
Değil, yolda düşürmek için…!
Sükûn’ yolda düşmenin adı;
Hareketse yola düşmenin…!
Sözüm tüm yola düşenlere…!
Yol adına ve yola dönmek için yoldan çıkanlara’(36)dır!
Şimdi bana ve/veya kendinize dürüstçe söyleyin?
Biz ‘eski-yanlış’tan
-mı yana,
Yoksa ‘yeni-doğru’dan
-mı yana olacağız?
Değilse, “ezberci tavrımız’ı sürdürecek miyiz?
Demem o ki
‘Büyüklerimizden ne duyduysak,
Kültürümüz bize ne dayatmışsa’
Onları mı söyleyeceğiyiz?
O hâlde ne, hangisi…!?
Hâsıl-ı kelâm, bütün mesele;
‘Ablukayı dağıtma prosesine kendinden,
Kendinden başlama’dadır;
Özbeöz(gerçek) kendi yaşamından…!
Gelgelelim;
İnsanlar kendilerini ‘düzeltme-matürleştirme(olgunlaştırma) yoluna girmeden,
‘Dünyada devrim(!)’
-olmasını istiyorlar…
Peh, peh; hiç de gülesim yoktu!
Değil mi ki
‘Kendinden başlamayan her dönüşüm;
Otantisite(özgünlük-doğruluk-gerçeklik)den yoksun,
Sahte(pseudo)-yapay(artifikel-sentetik), sonuçsuz(inkülisif) ve kısır(anfertil)’dır!
Kaldı ki bu da, zaten
‘Anjiyosperm(çiçek açan, meyve hâsıl eden)’e değil,
‘Jimniyosperm(tohum hâsıl eden fakat meyve vermeyen)’e karşılık gelir(-denk düşer)!
Ben
Sizlere
Demiştim.
İlkin,
‘Özbeöz(gerçek) kendimiz’i
Sonra da,
Bu ‘çirkin dünya’yı
Diyorum;
‘Ha(y)di gelin!’
Birlikte güzelleştirelim!
‘Şerefine’yse emmoğlu,
Bu ‘kadeh’ senin…!
Ey insanoğlu;
Varsın, şerefine gitsin,
Bu ‘bilinç’ de senin…!
(DEVAM EDECEK)
Zeki Coşkunsu