“Hayatta her şeyini yitirmiş kimseler vardır. Bunları sezebilmek güçtür. Konuşuruz, eğleniriz… Üzüntüsünü fark edemeyiz. O, son gücünü gerçek yönünü gizlemekte kullanır. Ve içindeki yitikliği neşeye, günlük zevklere aksettirir. Bu çabasında o kadar güç kaybeder ki, tüm insanlık bağlantılarını yitirdiğinde yıkılır. Artık onun tek arzusu yok olmaktır.
Gerçekte mutluluk yitirilen değerlerin sembolünden başka ne olabilir?
FREUD’e inansaydım; kadına tapardım. MEVLANA’nın düşüncelerine inansaydım; tanrıdan başka şey düşünmezdim. DANTE gibi düşünseydim; kendi kendimi cezalandırırdım. Ama ben ne biri, ne diğeriyim. Amacım gerçekten başka bir şey değil.
Bu satırlar baştan sona bunalımla sarmaşır. Her hece, hatta her harf ayrı bir isyanın gerçek kalıntısıdır. Değerse GENÇLİĞİN!”
Altmışlı yılların ikinci yarısıdır. “Savaşma, seviş” sloganıyla bütün dünyada savaş karşıtlığı ve özgürlük rüzgârları esmektedir. Bu rüzgârların serpintilerinden nasibini alan yetenekli bir lise talebesi de sevilerini, hayallerini, hayal kırıklıklarını hatta isyanlarını kelimelere, mısralara ve beyitlere dökmektedir.
Bir süre sonra şiirlerini daktilo eden genç şair, yazdıklarını koltuğunun altına kıstırıp İzmir’in yolunu tutar. Oradaki bir basımevinde şiirlerini “Kırık Kalem” adında küçük bir kitapta toplatır. Girişte tırnak içerisinde verilen ön sözünü “ÖN YARGI” başlığı ile kitabın birinci sayfasına yerleştirir. Bazen aşktan sevgiden, bazen de ayrılıktan acıdan dem vurduğu şiirlerinde bütün şiir yazım tekniklerini kullanır.
“KALDIRIMLARDA AYAK İZ-LE-Rİ-Nİ ARADIM.”
Şiirinde olduğu gibi bazı şiirleri tek bir mısradan, bazıları bir beyitten, bazıları kıtalardan, bazıları da bentlerden oluşmaktadır. Kasabaya döndüğünde kitabını yakınlarına ve bazı arkadaşlarına hediye der. Bu arada ilk heyecanı geçmiş, hevesi sönmüştür. Kitabının pazarlanması ile pek uğraşmaz. Daha güzel ve doyurucu şiirlerle dolu yeni bir kitap için çalışmaya başlar. Ancak altmışlarda başlayan özgürlük hareketleri, yetmişlerde yerini sistem karşıtlığına ve çatışmalara bırakmıştır. Kalın tabanlı ağır postallar şarkı söyleyen, şiir yazan narin kalplerin üzerinde gezinir. Kalemler elden düşer. Ve o beklenen ikinci kitap asla gelmez.
Kırık Kalem adlı kitapta yer alan şiirlerin muhatapları yani adlarına şiirler yazılan liseli kızlar günümüzde yetmişli yaşlarında hüküm sürüyor olmalıdır. Artık onlar şairin hafızasında, en değerli anıların bulunduğu kilitli çekmecedeki yerlerini almışlardır. Kendileri gitmiş, duyguları kalmıştır yadigâr. Zaten şiirin güzelliği de bu değil midir?
“ÜMİT BUSE BUSE, DALINDA ÖMRÜMÜN. ACIM BİR GİDER, BİR GELİR.”
Kırık Kalem adlı kitabın yazarı, daha doğrusu şairi Refik Çalık, nam-ı diğer “Arıcı” her cumartesi düzenli olarak zeytin villaya kahvaltıya gelir. Biri altmış sekiz, diğeri yetmiş sekiz kuşağından biz iki eski Dinozor kalıntısı, menemenli kahvaltı eşliğinde bol bol şiirlerden, öykülerden bahseder geri kalan zamanlarda da vatanı kurtarırız. Sevgilerimle…
Necati KüçüK
( Az Efe )